Pırıltı

Kasım’da her şey; pat pat. Son yapraklarını bırakmak istemeyen gürgeni silkeledi rüzgâr. Çırpışan yaprakların hışırtısı. Ağaçlar çırılçıplak göğe yükselirken ayaza çekilmiş kılıçlar gibi. Daha iyi donanırlar. Gözlerindeki ışıltıyı emen, söğüren sancın neydi, kuzum? İlk gördüğümde onca kişinin arasından sözlerinle parlamıştın. Bakışlarını büken neydi?

Liseli kızlar için anneleri hep uzak, on kuşak kadar. Annem bayağı bir kuşak, dediğine göre sen de aynen böyle düşünüyorsun. Ona rağmen bir şeyler yapmak ve bulduğunu sandığın o şeyin hayal kırıklığının içinde yutulmak. Öğleden sonra dörtte uyanabiliyormuşsun ancak. Derslere de katılamıyormuşsun.

Aralık gelmeden bir yol bulmalı. Bir kapı aralamak mümkün mü, sönen gözlerine o neşveyi yeniden yerleştirmek. Bu hep böyledir. Üniversiteyi büyütüp gözünde, o sınıra adımını attıktan sonraki ürkütücü yalnızlık. Evin sıcak halısının ayaklarının altından çekilivermesi. Kampüs soğuk. İlkin.

Seni dinliyorum: Aslında düzeltiyor gibiyim. Dün her şey iyiydi, geç kalkmama rağmen kitap okudum, gayet iyiydi. Ta ki o şarkıyı duyana...

Şarkı dediğine göre bir sevda (mı?). Deme, neden hep böyle olur? Bütün hikâyeler aynı olmak zorunda mı? Sence öyle değil tabii. Biricikliğinle ve biricik kırık sevdanla sen baş etmek zorundasın. Böyle böyle büyüyeceksin. Peki, ama yine de gözlerindeki o harikulade, o eşsiz, çok bilen, çok bilecek, öğrenecek, pek çoğumuzu büyüleyecek o bakışları da alıp eline mi verdin o... Söyle, söyle ona çabuk geri versin. Elinde pırlantalarla ne yapacağını bilemez, o şarkının sana anımsattığı adam. Gitgide ağırlaşan, yüreğin dolusu ışıltıyı tutar boşaltıverir bir yere, bilemez de nereye.

Kasım, bak kasım güzeldir. Son bir ümit, şaka değil kasımpatılar bu ayda açar, beyaz, sarı, bordo, mürdüm, kucak kucak... sana getireyim, odana. Kapat o şarkıyı, ilaç gibi sürün çiçekleri yanaklarına, yüzün renklendikçe belki gözlerinin...

Hadi Gidelim’i oku, “Savun Sevdam Sen Savun”. Ben okuduğumda işe yaramıştı. Kullanmadığım ilacı tavsiye etmem. Annen de okusa keşke. Senin gibi akıllı bir kızı olduğuna göre o da okuyup yazmayı seven biridir. Her ne kadar kuşak deyip kestirip atsan da. Onun penceresinden sen, hayat nasıl görünüyorsunuz bilmiyorum.

Geçecek merak etme, sen de büyüyeceksin, hem de çok. Sonra belki pişman bile olacaksın içini bana döktüğüne. Karşılaştıkça bakışlarını indirip geçeceksin, yanındaki arkadaşınla konuşmaya başlayacaksın birden. Olsun, benimle hiç konuşma istersen, yeter ki ben, eğdiğin gözlerinden taşacak pırıltının varlığını bileyim.