50 kuşağının sevdiğim öykücülerinden Feyyaz Kayacan’ın “Lütfiye Ablanın Unutkanlıkları” adlı öyküsünde ‘‘Bir çiçek lügati gibi bahçesi vardı.’’ diye bir cümle okumuştum. Çok hoşuma gitmişti. Bu güzel cümle, Joep Beving’in müziğinin bende hissettirdiklerinin tanımıydı. Her dinlediğimde çiçek lügati gibi bir bahçede hissediyordum kendimi.
Beving’i 2017’de yürüyüş yaparken Spotify’da keşfettim. Spotify, bir müzisyeni dinledikten sonra, dinlediğiniz müzik türünden başka müzisyenleri de otomatik olarak karşınıza çıkarır. İyi ki de böyle bir şey yapmış. Beving’in Ab Ovo bestesi çalınca yürüyüşüme ara verdim ve yol kenarına oturup dinlemeye başladım. Sadece bir piyano ile harikalar yaratıyordu. Müziğin ahengi ile gözlerimden istemeden yaşlar döküldü. Müthiş bir sükûnetle Beving’in müziğini işittikçe bir ahenk içindeydim. Kendimi öyle kaptırmıştım ki müziğe, hissettiklerimden ötürü kimin çaldığına bile bakamadım. Sonra tüm albümü dinledim.
Müzik, müzisyenin ruhunun kimliğidir. Notalar da ruhunun haritasıdır. Bir beste, onu dinleyenin hayalinde onlarca şekle girer. Hangi duygulara hâkim olduğunu hissettirir. Beving’i dinledikçe yalnızlık duygusunu iliklerime kadar hissettim. Müziğinin her notasında duyumsadığım melankoli ve hüznün aynı zamanda bana huzur verdiğini de hissettim. Sanki varlığım çoğalarak yeni bir varlığa dönüşüyordu. Dünyada, hiçbir şeyin acele ile yapılmaması gerektiğini düşündüm.
Biraz daha anlaşılması için şunu söylemek isterim: Bir çalgının sesi hiçbir zaman insan sesiyle oluşturulamaz. Bir enstrüman bize müzisyenin, ruhundan, zihninden ve kalp dünyasından nasıl yararlandığını gösterir. Joep Beving’in piyanosundan çıkan notalar da bana yalnızlığından ve hüznünden nasıl yararlandığını gösteriyordu.
Beving’i dinledikçe neoklasik müzik denince ilk akla gelen isimlerden birisi olan Erik Satie’nin bestelerinin tadını da alıyordum. Ab Ovo bestesinde, Satie’nin 1890 yılında bestelediği Trois Gnossiennes’in (Üç Gnossiennes) tınılarını duyuyordum sanki. İkisinin de bestelerinde yumuşak vurgularla, dalgalanmalarla, akılda kalan ezgilerle duyguların sade anlatımını hissediyordum. Nedense Beving’in ve Satie’nin bestelerini dinlerken Füruğ Ferruhzad’ın ‘‘Dünyayı bir sandal gibi suya bırakmak’’ dizesi gelir aklıma.
Beving’in tüm bestelerinde bir bitmemişlik hissi vardı. Besteler, tıpkı her mevsimin bir öncekinin sessizliğinden doğması gibi yani birbirinin devamı gibiydi. Zaten müzik de sessizlikle biter ve sessizliğe ses olarak başlar. Beving’in müziğinin içinde sessizlik de vardı. Sessizliği müziğinin içine o kadar güzel yerleştirmişti ki kolaylıkla sessizliğin tınısını duyabiliyordum. Müziğin letafeti ile sessizliğin ve dinginliğin tadına varıyordum.
Sükûtun müziğini yapıyordu âdeta. Sanki tertemiz bir tuval üzerinde fırçasını oldukça yavaş hareket ettiren bir ressam gibi işliyordu müziğini notalara ve besteleriyle yaptığı resimde boşluklar bırakıyordu. Bu yüzden Beving’in müziğinde sessizliği; dingin, kendi içinde dengeli, acelesiz, telaşsız ve bir gölge kadar hissediyordum. Yüzlerce çeşit çiçeğin olduğu bir bahçede düşüncelere dalıyordum sanki.
Müzisyen kendi hayat felsefesinden yola çıkarak besteler yapar. Müzik bir ifade biçimidir, bestecinin kendini ifade edebilme gücüdür. Müziğin geometrisi, gidişi, sertlik dereceleri, seslerin dalgalanmalarıdır. Bunlar müziğin hammaddesidir. Beving’i dinlerken kalabalık ezgilerden uzak, sadeliğin ve sakinliğin hâkim olduğu ses dünyasının perili masalları içinde buluyorum kendimi.
Bu yüzden Joep Beving’in Ab Ovo bestesini yüzlerce kez dinledim. İnsana sorular sorduran bir besteydi Ab Ovo. Hatta bu besteden o kadar çok etkilendim ki besteyi dinlerken hissettiklerimi Beklemek adlı bestemle anlatmaya çalıştım. Bestemin düzenini ve bir yerden sonraki düzenlemesini de tıpkı Ab Ovo bestesindeki gibi yaptım. Müzisyenler bazı bestelerden etkilenip besteler yaparlar ama çoğu bunu dile getirmekten korkar. Bense bunu büyük bir mutlulukla sizlerle paylaşmak istedim.
Bir arşivim olduğu için Beving’in albümlerini Türkiye’de aradım ama maalesef bulamadım. Her zamanki gibi yardımıma Almanya’da yaşayan kardeşim yetişti. Bana Beving’in Deutsche Grammophon şirketinden çıkmış Solipsism ve Prehension albümlerini kargoyla gönderdi. Bir müzisyeni keşfettiğimde onun albümünü evimdeki teybin CD çalarına takmadan rahat etmedim asla. En parasız zamanlarımda bile albüm satın alıp dinledim. Beving’in iki albümü elime ulaştığında hep dinledim ve dinlemeye devam ediyorum. Ab Ovo’dan sonra beni en çok etkileyen ise The Light She Brings adlı bestesi oldu. Bu besteyi her dinlediğimde bir kuşun gökyüzünde uçarak resim yaptığını hayal ederim hep.