Gece inmiş şehre, sadece şiir merhem olur gönlümün karasına şimdi.
Birbirine kırgın duvarlar, insanlar ve gölgeler.
Şimdi ne yazsam da geçse kalbimin küsü?
Erdem Bayazıt, böyle diyor bir şiirinde. İnsanın içi acıyınca kelimeler bile insaf ediyor herhâlde. Kısacık cümleler, ağır dertleri döküveriyor dizelere.
Şiiri merhem edenler kimler ola? Hangi şiirler merhem olur, hangileri yara? Yara merheme, merhem yaraya muhtaç iken birbirlerinden bu kadar çetin ayrılabilmeleri mümkün müdür? Her şey zıddı ile kaimdir demişler. Zıddı olmayanın ifadesi yok gibi.
Yara nedir demeyeyim. Yaralar çeşit çeşit, derin derin. Ama nedir bu merhem? Nasıl bir şey, nasıl biliyor iyileştirmeyi?
Arapça veya Farsçadan aynı anlam üzere geldiği düşünülen “merhem” kelimesi alaşım, bulamaç, krem gibi koyu ve yumuşak kıvamda olan ilaçların ortak adı. Mecazen ise bir derdi, bir acıyı hafifletecek teselli, çare. Merhem olmak derler eskiler ki insanın edineceği büyük erdemlerden biridir. İlla somut çözümler gerekli değil bunun için. Bazen sessizce dinlemek en iyi merhemdir, bazen anlamak, bazen “tek değilsin” demek. Cümleden merhem olur mu, oluyor işte. Eskilerin “Şu dünyada her ne var ise insan için!” diye bir cümlesi var. En güçlü merhemlerdendir o cümle. “Allah var, hesap var!” en tesirli merhemlerin başına yazılır. Sakinleştirir, yatıştırır. “Allah affedenleri daha çok sever.” diye bir merhem var ki sadece yatıştırmaz iyileştirir.
Daha fazla uzatmayayım. Ama insan yeter ki merhem olmak istesin. Malıyla merhem olur, gülüşüyle merhem olur. Aç insanlara yemek ile dertliye derman ile hakkına girmişe helallik ile merhem olur. Yani sen de bir “merhemsaz” ol demek istiyorum. Büyükler bu işi dert etmişler belli ki merhem sürene, çare olana “merhemsaz” demişler. Merhem ve Farsça yapan anlamında “-saz” irleşiminden oluşuyor merhemsaz. Eskilerde gönül eri olmak gibi görülüyordu demek ki bu durum. Ne çabuk yitiriyoruz bazı güzel kelamları.
Velhasıl, gel sen de bir gönle merhemsaz ol.