Telefonlarımızın Fiziksel Olmayan Yıkımı

Bir sabah gözlerini açtığında çevrendeki sessizlik sana garip gelir mi? Dışarıda kuş cıvıltıları, hafif bir esinti… Ancak senin dikkatin bambaşka bir yerde. Yanında, masanın üzerinde duran telefonun, seni ona çağıran bir tür sessiz güçle dikkatini çekiyor. O küçük cihaz günün her anında seninle. Mesajlar, bildirimler, sosyal medya akışları… Parmaklarının ucunda dünyanın tamamı, neredeyse hiç bitmeyen bir veri yağmuru olarak akıyor. Ama her parmak hareketinde gerçekten sen mi karar veriyorsun yoksa bir yerlerde seni izleyen görünmez algoritmalar mı seni yönlendiriyor?

Dijital araçlar hayatımızın merkezine yerleşirken farkında olmadan biz de birer nesne hâline geldik. Telefonu her eline aldığında yalnızca bilgiye erişmiyorsun, aynı zamanda seni şekillendiren bir sisteme giriyorsun. Araçlar artık yalnızca araç değil, her biri başlı başına bir mesaj. Marshall McLuhan’ın dediği gibi: “Araç mesajdır.” Yani teknolojik cihazların taşıdığı bilgi kadar onların kendisi de toplumun dokusunu değiştirir. Dijital ekranlara bakarken yalnızca veriler arasında gezinmiyoruz, aslında o ekranların kendisi de bizi okuyor, inceliyor, analiz ediyor. Sosyal medya hesaplarımız, mesajlaşma uygulamalarımız, GPS verilerimiz... Her biri bizden daha fazla bilgi topluyor, bizleri yönlendiriyor ve biçimlendiriyor.

Artık farkında olmalıyız ki dijital dünyada her şey izleniyor. Attığımız her adım, yaptığımız her tercih bir veri noktasına dönüşüyor. Dijital devrimin başlangıcında bu araçların bize özgürlük sunduğuna inandık. İnternete erişimin sınırsız bilgiye erişim olduğunu düşündük. Sosyal medya platformlarının bize sesimizi duyurma imkânı verdiğine inandık. Ancak şimdi tüm bunların ötesinde bir gerçekle karşı karşıyayız: Dijital dünya yalnızca bir özgürlük alanı değil aynı zamanda bir gözetim ağı.

Sosyal medyada gezindiğinde akışın tam da seni çekecek içeriklerle dolu olduğunu fark ettin mi? Bunun bir rastlantı olmadığını bilmelisin. Bir reklam, ilgini çeken bir video, arkadaşının paylaştığı bir fotoğraf... Bunlar, yalnızca senin geçmişteki davranışlarına dayanan bir öngörü mekanizmasının ürünü. Bu mekanizma seni izliyor, her hareketini kaydediyor ve en çok neyin dikkatini çekeceğini biliyor.

Bir düşün, sabah gözlerini açtığında ilk iş ne yapıyorsun? Telefonunu eline alıyorsun değil mi? Bildirimlere bakıyorsun, sosyal medya hesaplarında neler olup bittiğini merak ediyorsun. Ama bu noktada senin asıl dikkat etmen gereken şey bu cihazların yalnızca bir araç olmadığıdır. Bu cihazlar hayatlarımızın temel bir parçası hâline geldikçe toplumsal yapıyı da değiştiriyorlar. Ekranlarımızdaki dünyalar gerçek dünyadaki deneyimlerimizi biçimlendiriyor. Arkadaşlıklarımız, ilişkilerimiz, iş hayatımız, politik görüşlerimiz, hatta kişisel kimliğimiz bile bu dijital ekosistemden etkileniyor. Zira dijital araçlar yalnızca iletişim araçları olmaktan çıkıp toplumu yeniden inşa eden bir güç hâline geldi. Ve bizler, bu güç tarafından her gün yeniden tanımlanıyoruz. Dijital araçlar hayatımızın merkezine yerleştikçe biz de farkında olmadan bu araçların kontrolüne girmiş durumdayız. Dijital ekrana bakarken sadece bilgilere ulaşmıyoruz, o ekranlar bizi okuyor, inceliyor ve şekillendiriyor. Her tıklamamız, her beğenimiz, dijital dünyada bizi takip eden ve bizden daha çok bilgi toplayan algoritmalar tarafından kaydediliyor.

Artık farkında olmamız gereken bir şey var: Telefonlarımız, tabletlerimiz veya bilgisayarlarımız, fiziksel bir tehlike yaratmasa da toplumsal yapıların içine sızan çok daha büyük bir yıkıma neden olabiliyor. Myanmar’da yaşanan soykırım bu yıkıcı etkilere dair en çarpıcı örneklerden biri. Myanmar’daki Arakan Müslümanlarına karşı yürütülen etnik temizliğin en büyük kışkırtıcılarından biri sosyal medya platformu Facebook oldu. Denetlenmeyen nefret söylemleri, yanlış bilgiler ve kışkırtıcı içerikler, bu platform üzerinden hızla yayıldı. Facebook bir iletişim aracı olmanın ötesine geçerek etnik nefretin alevlenmesine ve sonunda toplu katliamlara yol açan bir silaha dönüştü. Fiziksel olarak bir patlama olmadı belki ancak sonuçlar itibarıyla bu süreç kitlesel bir yıkıma sebep oldu. Myanmar hükümetinin denetimsiz bıraktığı bu dijital platform insanları birbirine düşman eden bir araç olarak kullanıldı. Dijital dünyadaki bu yıkım sadece Myanmar’a özgü de değil. Sosyal medya platformları, bilgi manipülasyonu ve kışkırtıcı söylemler aracılığıyla dünyanın dört bir yanında büyük toplumsal yıkımlara yol açabiliyor.