Hikâyenin Kalbinde Dijital Dünyada Anlam Peşinde

İnsanoğlu, yaratıldığı günden bu yana anlam arayışı içinde bir varlık olmuştur. Ona bahşedilen kelimeler konuşmanın ötesine geçmiş; insanın düşünce dünyasını inşa eden ve yönlendiren en güçlü araç hâline gelmiştir. Tıpkı ilk dönemlerde ateşin başında toplanıp anlatılan hikâyeler gibi, bugün de modern dünyanın dijital devriminde, anlatılar hâlâ insan zihninde derin izler bırakmaya devam ediyor. Ancak insanın hikâye ile kurduğu bu ilişki yalnızca bireysel bir tatmin aracı değil toplumları şekillendiren, bazen yücelten bazen de yıkan bir güçtür. Anlatılar, kelimelerin ötesinde birer anlam taşıyıcısı olarak insana kim olduğunu ve nerede durduğunu yeniden hatırlatır.

Geçmişten bugüne hikâye anlatımı insanın en temel ifade biçimlerinden biri olmuştur. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren mitolojiler ve destanlar aracılığıyla tanrılar ve kahramanlar anlatılırken, bu hikâyeler insanların dünyayı nasıl anlamlandırdığını gösteriyordu. O dönemde hikâyeler sadece birer eğlence aracı değildi; onlar yaşamı anlamlandırma, kaotik dünyaya bir düzen getirme çabasıydı. Ve bu çaba bugüne kadar hiç değişmedi. Hikâyelerle inşa edilen anlamlar toplumların kaderini tayin etti, savaşları başlattı, imparatorluklar kurdu ve yıktı. Bugün de modern dünyada hikâye anlatımı bu köklü geleneğin devamı olarak karşımıza çıkıyor.

Günümüz dünyasında teknolojiyle birlikte hikâye anlatımı yeni bir boyuta evrildi. Video oyunları, dijital platformlar, sosyal medya ve daha birçok mecra, hikâyenin yeni bir anlatım biçimi olarak hayatımıza girdi. Eskiden bir köy meydanında ya da aile sofralarında paylaşılan hikâyeler bugün ekranlarımızdan, akıllı cihazlarımızdan bize ulaşıyor. Ancak bu yeni anlatım biçimleri beraberinde yeni sorular ve kaygılar da getiriyor: Bu hikâyeler insanın özünü koruyor mu? Yoksa birer manipülasyon aracı hâline mi geliyor?

Modern dünyada hikâye anlatımının gücü, toplumu şekillendirme yeteneğinde yatıyor. Dijital devrimle birlikte artık anlatılar sadece edebî birer eser değil; sosyal medyada, dizilerde, filmlerde hatta reklam filmlerinde bile anlatılar varlığını sürdürüyor. Bu anlatılar insanların algı dünyasını şekillendiriyor kimliklerini yeniden tanımlıyor. Bir siyasi liderin ya da bir markanın hikâyesi kitleleri peşinden sürükleyebiliyor. Artık hikâyeler sadece bireysel deneyimler değil toplumsal bir güç olarak varlık gösteriyor.

Bir video oyunu düşünün. Oyun içerisinde yer alan karakterler, olay örgüsü, mücadeleler ve kazançlar... Hepsi modern insanın anlam dünyasında derin izler bırakıyor. Bu oyunlar mitolojilerden ya da eski destanlardan esintiler taşıyor olabilir ancak onlar aynı zamanda yeni bir anlam inşası sürecini de başlatıyor. Video oyunları birer modern mitoloji olarak insanların zihinlerinde yer buluyor. Bu oyunların sunduğu dünya gerçek dünyanın bir yansıması değil belki, ancak bu dünyada kazanılan zaferler ya da yaşanan yenilgiler oyuncunun kimliğinde yeni anlamlar yaratıyor. Gerçekte var olmayan bir dünyada varmış gibi hissetmek, aslında insanoğlunun hikâyelerle kurduğu kadim bağın bir yansımasıdır.

Dijital dünya insana sadece yeni anlatılar sunmakla kalmaz; aynı zamanda onu bu anlatıların bir parçası yapar. Eskiden bir hikâye dinleyicisi ya da okuru olmak pasif bir eylemken bugün dijital çağda bir hikâyenin içinde olmak aktif bir katılımcı olmayı gerektirir. Video oyunları, sosyal medya platformları, etkileşimli diziler... Hepsi, bireyi hikâyenin bir parçası yapıyor. Artık hikâyeler sadece dinlenilen ya da okunan şeyler değil; oynanan, yaşanılan ve içinde var olunan şeyler hâline geldi. Bu dönüşüm, modern insanın anlam arayışında yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Ancak burada sorulması gereken asıl soru şudur: Bu hikâyeler gerçekten bize ne katıyor? Bize kim olduğumuzu, neye inandığımızı mı gösteriyor yoksa sadece geçici bir haz mı sunuyor? Hikâye anlatımının en temel amacı insanın anlam dünyasını zenginleştirmekti. Ama bugün baktığımızda, dijital dünyanın sunduğu hikâyeler çoğu zaman bu anlam arayışını ikinci plana atıp insanı sadece anlık tatminler peşinde koşturan bir yapıya dönüşmüş durumda. Bir video oyununun ya da bir sosyal medya gönderisinin ardındaki derin anlamları sorgulamak yerine hızla tüketilen ve unutulan içeriklerle dolu bir dünyaya hapsolmuş durumdayız.