Yazarak Buluştuğumuz Yerler

Bir Kaçışta Buluşmak

Yazmak kaçıştır derler. Belki bir gün sen de diyeceksin. Kaçış, sadece ayrılmak için değildir. Ayrılmaktan da ayrılmak vardır içinde. Veda’dan ayrılmak. Kaçmak, bir göz temasını, buruk bir gülümsemeyi, bir çift gözyaşını, belki o son sarılışı kendinle birlikte götürmektir. Her kaçışa eklenmiş sorular vardır, soruları birlikte götürmek ister kaçan kişi. Başka bir yerde başka bir kafa ile cevaplamak için. Korkmadan, utanmadan, etki altında kalmadan cevaplamak için. Herkes gibi ağlamaktan ya da herkes gibi gülmekten kaçar yazar. O, kelimeler ile yas tutar. Başka bir anda başka bir yerde yeniden, yeniden...

Bir Bakışta Buluşmak

Felsefeci, kendini kendi gözüyle görmek ister. Sanatçı, kendini başkasının gözüyle görmek ister. Mümin, kendini Rabbinin gözüyle görmek ister. Bu kadar körlük mümkün olmamalı o hâlde. Ama mümkün oluyor. Zizek’in delisi gibi her gördüğümüze bu değil diyoruz sürekli... Bu olanı da aynı şehvetle geçiyoruz: Bu değil!

Belki de basit bir bu’dur insan. Bu.

Bir Umutta Buluşmak

Uçamayacağını biliyorsun. Buna rağmen kırık da olsa bir kanat istiyorsun. Zamanla ilişkimiz de böyle. Asla sahip olamayacağımızı biliyoruz buna rağmen sahip olabilmek için yollar arıyoruz. Hızlı ve pratik çözümlerle bizi zamana iade etmeyi vadediyor pazarlamacılar. Zamanı etkili kullanma yöntemleri geliştiriyorlar. Tüm bunlar insana zaman kalsın diye. Buna rağmen zaman, kalmayan bir şey. Uçan, biten, kaçan, yetmeyen... Zaman kırık bir kanat.

Kapıların alınlıklarında, çeşmelerin aynalarında, yapıların kitabelerinde yazan yazılar onları değerli kılar. O yazıları okumadan geçtiğiniz kapı sıradanlığa açılır, içtiğiniz su basitleşir, girdiğiniz bina da öyle. Sadece “okuyan” için o kapı, o çeşme, o bina sıradan olmaz. Hikâyesi ile tarihi ile bugünü oluşturmaya devam eder. Zaman da böyledir, okursan eğer.

Sanat, zamana hürmet ediyor. Güdük, eksik, ölü de olsa onunla geçmişte veya gelecekte bir bugün oluşturup bizleri buluşturuyor. Geçmişte bir dün yahut gelecekte bir bugün oluşturuyor. Yoksul babalar çocuklarına “Bir kalem kâğıt al da hesap yapalım.” dediğinde ufak bir sevinç dolanır evde, yoksullukla karşılaşmadan az önceki o duygu umuttur. Harcanandan arta kalması umulan birkaç kuruş içindir bu sevinç. Anı dolduran sanat eseri de harcadığı zamanımızdan birkaç kuruş artırır.

Bir Acıda Buluşmak

Ölüm karşısında ölmekten başka çaren yok. Buna rağmen bir ölümsüzlük aşkı ile yanıp tutuşursun yine de. Abıhayatlar, iksirler, cinler, sihirli değnekler, vampirler, yarı insan robotlar vs. Bunların hepsini ölümsüzlük aşkı ile kıvranan ruhlar üretti. Diğer yandan gerçek ölümsüzlüğün ahiret hayatı ile mümkün olduğuna inananlar dünyada kendilerine dair bir iz bırakmaktan imtina etmişlerdir. İmgeden, hatıradan, bellekten uzak, baki olmanın baki olanla mümkün olduğuna inanmış, özellikle mal ve evlat kaygısından bağlarını kopararak yaşamışlardır. Eserlerini laedri imzası ile imzalamış hatta mezar taşı bile istememişlerdir. Cesede dair iz değersizdir onlar için. Batı toplumunda ölümsüzlük kalmak iken, Doğu toplumunda daha çok gitmek demektir bu yüzden. Gitmek ve kalmak arasında bir çizgidesin. Belki de sana dair gerçek acı budur. Bugünün acısı, bugünün eserini böyle ortaya çıkaracaktır belki de.