Gidenler, Bekleyenler, Kerevet Arayanlar

İyilikle kötülüğün savaşı insanlığın başlangıcından beri devam edip duruyor. Ancak kıyametin kopuşuyla bitecek bu kavgayı isterseniz İblis’in Âdem ile Havva’ya kurduğu komplodan başlatabilirsiniz, isterseniz de Habil ile Kabil kıssasından. Simalar, oyunlar, konular değişiyor ama kavga hep aynı. Hayat sahnesine yeni iyiler ve yeni kötüler çıkıyor, onlar kendilerine biçilen rolü tüm yeteneklerini ortaya koyarak yerlerini haleflerine bırakıyor. Devran dönüyor, yaşam ve ölüm, zafer ve yenilgi iyilere de, kötülere de dokunuyor, yeni yeni dersler ibretler kıssalar oluşturmaya devam ediyor.

Buranın penceresinden bakınca aslolan hayat, yaşamak ve yaşatmak, eyvallah lakin hayat da uğrunda can vermeyi göze aldıran değerler olmadan tadıyla yaşanamıyor. Şehadet makamı bu nedenle onurlu bir yaşamın ve insani değerlerin sigortası olarak öylece duruyor hayatın ortalık yerinde. Hayatın değerlerine yaslanarak tedbir alma, çözüm bulma süreci sekteye uğradığında aklıselimi ve gücü kullanarak kötüyle mücadele imkânı bittiğinde şehadet de “göze alınacaklar” listesinde kendisine yer buluyor. Ve iş artık bu raddeye geldiğinde verilen ilk kulluk sözüne sadakat, ön saftakiler düşerken ayakta kalmayı başarmakla taçlanıyor: “Müminler içinde öyle yiğitler var ki onlar Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler; kimileri onun yolunda can verdiler, kimileri de ecellerini bekliyorlar. Onlar (vaadlerini) asla değiştirmediler.” (Ahzap, 33/23)

Ayet mealinde “yiğitler” diye çevrilen kısmın orijinalinde “rical” kelimesi var, yani “adamlar”. Ayet fiilî bir savaş ortamındaki duruşu vasfettiği için “adamlar” lafzının seçilmesi gayet doğal. Ancak nüzulünden asırlar, asırlar sonra Gazze gibi bir vakıanın tam da içinden geçerken ayeti okuyunca çoluk çocuğuyla kadınıyla erkeğiyle yaşlısıyla genciyle herkesin nasıl yiğitleşebildiği ayan beyan görüldü, değil mi? Ayetteki adamlık, yiğitlik vurgusunun cinsiyetle değil duruşla alakalı olduğu herkes tarafından açıkça anlaşıldı. Nihayetinde özelde Gazze, genelde Filistin baştan sona yiğitler diyarı hâline geldi.

Aslında bu ayete dair izahat bugün Gazze’de kelimelerle değil, hepimizin hafızasına kazınan görüntülerle yapılmakta… Anne babasının şehadetinden habersiz “anne” diye ağlayan yaralı bebeklerin acı ve korkusunu yine ölümün dindirdiğini duyduk ya biz… Anne babası, bütün akrabaları şehit edildiği için defnedilmeyi hastanenin bir köşesinde bekleyen çocuk naaşlarına şahit olduk ya… İşkence altında tanınmaz hâle geldiğinden annesinin bile tanıyamadığı gençlere bakakaldık ya… Kendisi de iki üç ay sonra şehit olacak bir yiğidin oğullarının, torunlarının şehadet haberini nasıl metanetle karşıladığına tanık olduk ya… “Benim evlatlarımın kanı Gazzeli şehitlerin kanından daha değerli değil.” diyen liderin oğlunun da onun ardından “Benim babamın kanı Gazzeli şehitlerin kanından daha değerli değil!” dediğine tanık olduk ya cümleten... Evlatlarının şehadetinden kendi şehadetine kadar geçen sürenin bu şehit lideri de ayette tarif edilen “bekleyenler” zümresine dâhil ettiğini öğrendik ya… İşte bunların hepsi; sevdiklerini kendilerinden önce sonsuzluğa uğurlayan, kendisi de her an onlara kavuşma durumunda olmasına rağmen hayata yine de gülümseyen, “hasbünallah ve ni’mel-vekil” diyerek günlük hayatına devam etmeye çalışan Gazzelilerin tamamı bu ayetin tefsirini yapıyor aslında lisanıhâlleriyle… Öyle lafla sözle değil, kanla, canla; özünden dönmeden, şikâyetini sadece Allah’a arz ederek, ölümün de hayatında kimin elinde olduğunun derin farkındalığıyla hayata tutunarak yapılan bir tefsir bu.

Emanetini teslim edenler, şehitlik payesine ulaşanlar… Biiznillah gittikleri yer belli, artık açlıktan, susuzluktan, namusa tasalluttan, üzerine her an yağacak bombadan, kurşundan, enkazın altındaki sevdiklerini oradan nasıl çıkarıp da defnedeceğini bilememekten emin, din ve insanlık kardeşlerinin göz göre göre ölüme sürüklenmelerine dur demek için reel adımlar atmalarını bekleme yorgunluğundan azade olmuş durumdalar… Reel adımlar atılması şurada dursun, soykırımcı katillerin ayakta alkışlandığına tanık olmadan “canlarını kurtardılar” bir kısmı.