Tahirü’l Mevlevi’nin Divanlarında Hz. Peygamber Sevgisi

Osmanlıdan Cumhuriyet’e bir kültür köprüsü olan Tahirü’l Mevlevi (1877-1951) mutasavvıf, muallim, edebiyat ve İslam tarihçisi, gazeteci, yazar, şair ve divan edebiyatının son temsilcilerinden biri olarak çok yönlü bir şahsiyettir. Divan edebiyatı sahasındaki engin bilgisinin neticesini Edebiyat Lügati adlı eserinde bir araya getirmiştir. Tahirü’l Mevlevi’yi Şark irfanının son temsilcilerinden kabul eden Cemil Meriç (1916-1987), bu eser için Muallim Naci’nin (1849-1893) Istılahat-ı Edebiyye’sini anımsattığını, eserin mazbut ve güvenilir bir kaynak olduğunu ifade etmektedir.1 Klasik edebiyatla ilgili bilgileri yalnız teorik düzeyde kalmayan Tahirü’l Mevlevi, küçük yaşlarda şiir yazmaya başlamış, Türkçe şiirlerini üç farklı divanda toplamıştır. İlk şiirlerini Divançe-i Tahir adıyla neşretmiştir. Daha sonraki şiirlerini de Divan-ı Tahirü’l-Mevlevi ve Divan-ı Tahirü’l-Mevlevi adlı yazma eserlerde bir araya getirmiştir.2

Türk İslam edebiyatında şairlerin, divanlarının baş tarafında tevhid ve münacaatlardan sonra bir veya birkaç naata yer vermesi, bir gelenek hâline gelmiştir.3 Bu gelenek içerisinde yer alan Tahirü’l Mevlevi de Hz. Peygamber’e duyduğu sevgi, özlem, iştiyak ve bağlılığını divanlarında kırktan fazla naatla dile getirmiştir. Ancak Türk İslam edebiyatı sahasındaki naat çalışmaları içerisinde, Tahirü’l Mevlevi’nin adı maalesef geçmemektedir.4

1892-93 yıllarında gençken ilk neşrolunan yazılarından birinin naat olması da Tahirü’l Mevlevi’de peygamber sevgisi ve bağlılığının erken yaşlarından itibaren mevcudiyetini göstermektedir.5 Bu naat, Tahirü’l Mevlevi’nin ilk divanında “Nuut-ı Şerife-yi Nebeviyye” bölümünün ilk şiiri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Muhammed’in tecelli eden nurunun kendisini mest ettiğini söylemektedir:

Mest etti beni nûr-ı tecellâ-yı Muhammed

Oldum ezelî âşık-ı şeydâ-yı Muhammed6

Tahirü’l Mevlevi’nin divanlarında Mevlit Gecesi için müstakil olarak yazılmış dört şiir mevcuttur. Divançe’de yer alan sekiz beyitlik “Leyle-yi Mevlidü’n-Nebî Aleyhi Salavâtullahi’l-Meliki’l-Kavî” başlıklı şiirinde Mevlit Gecesi’nin saadet ve mutluluk zamanı olduğunu dile getirmektedir. Bu gece, safilik ehlinin sevincini arttırmakta ve onlara safa bahşetmektedir:

Bu şeb kim bir dem-i mes’ûd ü hengâm-ı saâdettir

Safâ-bahş u tarab-efzâ-yı cân-ı ehl-i safvettir

“Mevlid-i Nebevî” başlıklı şiirinde ise Tahirü’l Mevlevi Hz. Peygamber’in doğumuyla dünyanın nurlandığını, yıllarca küfrün karanlığına batmış dünyanın aydınlandığını ve dünya için bir yenilenme, tazelenme devrinin başladığını ifade etmektedir:

Ey nûr-ı zuhûruyla kılan âlemi işrâk

Eşvâk-ı kudûmunla münevver bütün âfâk

Yıllarca cihân zulmet-i küfr içre bunaldı

İnsanlığı kaybetti beşer vahşete daldı

İkbâl ü saâdetle sen ettin de tevellüd

Âlemler için başladı bir devr-i teceddüd

Tahirü’l Mevlevi, Hz. Peygamber’in “şakku’l kamer” mucizesine de şiirinde yer vermekte, bu mucizeyi gerçekleştiren kişiyle güreş edilmez demektedir:

İ’câzına nisbetle düşer acze nebîler

Şakku’l kamere7 kadir olanla güleş olmaz

Başka bir naatında Tahirü’l Mevlevi, kendisini Hz. Yakup’a benzeterek Hz. Peygamber’den uzakta geçen günlerini külbe-i ahzanda geçirmiş saymaktadır:

Gönül kim beytü’l-ahzân-ı firâkın yâ Resûlallâh

Onu me’vâ edindi iştiyâkın yâ Resûlallâh

Hz. Peygamber’in alnının ilahi nurun ve ağzının sonsuzluk suyunun kaynağı olduğunu vurguladığı bir başka naatında ise lafzi ayet iktibaslarına yer veren Tahirü’l Mevlevi, Kur’an’ın Hz. Peygamber’i tefsir ettiğini belirterek onun saçını Leyl, mübarek yüzünü ise Duhâ suresine benzetmektedir. Hz. Âdem, onun buğday renkli yüzünü görmenin şevki ile “… Şu ağaca yaklaşmayın…” emrini unutmuştur:

Cebînin matla’-ı nûr-ı Hudâ’dır yâ Resûllallâh

Femim ser-çeşme-i âb-ı bekâdır yâ Resûllallâh

Teveccühgâh-ı kurb-ı kabe kavseyne8 hakikatte

Hilâl ebrûların kıble-nümâdır yâ Resûllallâh

Lisânın tercümân-ı râz-ı vahyullâh-ı mâ evhâ9

Lebin gûyende-yi innî enedir10 yâ Resûllallâh

Seni tefsir eder ma’nîde Kur’an-ı azîmü’ş-şân

Saçın ve’l-leyli11 rûyun ve’d-duhâdır12 yâ Resûlallâh

Senin ruhsâr-ı gendüm-gûnunun şevki ile Âdem

Ferâmûşende-yi lâ takrabâdır13 yâ Resûlallâh

Tahirü’l Mevlevi son tertip ettiği divanda Allah yerine Tanrı, peygamber yerine yalvaç kavramlarını tercih etmiş, diğer naatlarından farklı olarak hece ölçüsüyle bir naat kaleme almıştır. Tahirü’l Mevlevi bu naatında, Hz. Peygamber’in şefaatini ummaktadır:

Ey ulu Tanrı’nın yüce yalvacı

Ayağın tozudur başların tacı

Ocağına düşmüş yalvarır Tâhir

Kulumdur buyurman olmuş amacı

Dünyada, ukbada şefaat eyle

Günahkâr, perişan hâline acı

Hak’tan selâm olsun sana daimâ

Ey ulu Tanrı’nın yüce yalvacı