Sonsuz Çağrı

Mustafa Akkad’ın bir sancısıdır Çağrı. Yüzyıllar öncesinden günümüze devam eden Çağrı, bir öz eleştiri sonucu ile kaleme alınır. Amerika’da yönetmenlik eğitimi alan Akkad, çocukları büyüdükçe onları İslam eğitimi noktasında eksik görmeye başlar. Üstelik Batı’da İslam hakkındaki yargılar da çok yanlıştır. Bir röportajında “Biz gurbetteki Araplar, Arap devletlerini ve kurumlarını bize çocuklarımız için öğretmen göndermediklerinden daima eleştirirdik. Ancak bir müddet sonra iğneyi devletlerden ve kurumlardan evvel, kendime batırmam gerektiğini fark ettim. Sinema benim ihtisas alanımdı ve ben kendi alanımda bir şey ortaya koymadan diğerlerini eleştiriyordum. Kendi alanımda bir şeyler yapmalıydım. Çağrı filmi işte böyle bir arayışın sonunda doğdu.” şeklindeki ifadeleriyle filmin hikâyesini anlatmıştır.

Holokost sinemasının baskın olduğu yıllarda, Amerika’da İslam’ın doğuşunu anlatan bir film çekme fikri, konudan ötürü hassas ve kritiktir. Kuveyt, Lübnan ve Fas’tan büyük uğraşlar neticesinde finansman desteğini alır yönetmen. Beyrut’ta bir ofis açar. Ancak işi hiç kolay değildir. Senaryo El-Ezher Üniversitesi hocaları ile ele alınır. Fas’ta çekimler başlar. Film, hem İngilizce hem Arapça olarak aynı senaryoyla fakat farklı oyuncularla iki ayrı şekilde çekilir. Ancak engeller arka arkaya gelmeye başlar. Fas Kralı Hasan ülkeyi terk etmeleri için onlara on beş gün verir. Nedeni Suudi Kral Faysal’ın, Fas Kralı’nı İslam Zirvesi Konferansı’na katılmamakla tehdit etmesidir. Tam altı aylık emek, kurdukları set hep boşa gitmiştir. Ama Allah emekleri zayi etmez, hele ki Allah Resûlü’nün çağrısını ekrana taşıyacaksa... Libya lideri Muammer Kaddafi onlara kapılarını açar. Sadece bununla kalmaz, maddi destek de sağlar. Film için gerekli şehirler inşa edilir ve çekimler başlar. Tüm bu zorluklara rağmen film tamamlandığında Akkad’ın karşısında duran İslam ülkeleri tek tek filmin vizyona girmesine izin verir. İran ve Mısır hariç. İran da ikna edilir ancak Mısır, yani senaryonun yazıldığı ülke filmin vizyona girmesine izin vermez. Akkad’ın Batı’dan beklediği tepki ne yazık ki İslam ülkelerinden gelmiştir. Akkad’ın yıllar önce nasıl bir çaba gösterdiğini bugün dahi kimi İslam ülkelerinin sinemaya karşı tavrından tahayyül edebiliyoruz. Zaten hâlâ Çağrı’nın üzerine çekilmiş bir filmin olmayışı da bunun ne yazık ki en belirgin göstergesi.

Filmin müziklerini, ünlü bestecisi Maurice Jarre, çölde bir çadırda iki ay kalarak yapar. Bir anda iki film birlikte çekilir. İngilizce versiyonunda yabancı oyuncular, Arapça versiyonunda Arap oyuncularla film çekilir ki bunun bir emsali daha yoktur. Üstelik filmin ana kahramanının yüzü hiç gösterilmeyerek, büyük bir başarıya imza atılmıştır. Oscar ödüllü aktör Antony Quinn’in, Hz. Hamza’yı canlandırdığı film çok ses getirir. Eleştirilerin odağında olan film, yıllarca izlenme rekorları kırar.

Filmin içeriğine gelecek olursak üç adam gelir at koşturarak çöl sıcağından. Resûlüllah’ın tebliğ döneminin yansıtıldığını görürsünüz. Toplumun giyimi, kültürü, yaşantısı, o dönemdeki sosyal karışıklıkla şeffaf bir şekilde verilmiştir. Efendimiz, her ne kadar görsel olarak ekranda olmasa da onun varlığı filmde gayet güzel hissettirilir. Akkad, İslam’ın evrensel bir din olduğunu filmdeki inceliklerle vurgular. Necaşi ile olan konuşmanın film açısından isabetli oluşu yine filmin evrenselliğine vurgu yapar. Bazı sahnelerin daha coşkulu olmasını beklesek de genel olarak filmin etkisinden çıkmak mümkün değildir. Başlangıç sahnesinden tutun da Hz. Hamza’nın heybetinden, Bilali Habeşi’nin direnişine, Mekke sokaklarından Medine sokaklarına kadar ruhunuzla kutsal topraklara götürür sizi Akkad. Kaddafi’ye “Allahu Ekber” dedirten ve filme destek verdiren sahnedir; davetin başlamasıyla Müslümanların Kâbe’ye koştukları sahne. Medine’ye girişteki coşku, Hudeybiye, Zeyd bin Harise ile mektupların gönderiliş sahneleri yine etkileyicidir. Kardeşlik ve komşuluk mesajları ile son din ve son peygamber mesajları yine filmin önemli vurgularındandır. Halid bin Velid’in iman ettiği sahne yine siyer okuması niteliğindedir. Ve tabii ki Mekke’nin fethi ve kavuşma bizi de özlediklerimize kavuşturur. “O kalplere hükmediyor, taş duvarlara değil.” der Ebu Süfyan Mekke’nin fethi sahnesinde Allah Resûlü’nü kastederek... Ve Veda Hutbesi’yle film son bulur ki son peygamber gelmiş ve nokta konulmuştur, mesajı verilir.

Film Künyesi:

1976 / 2s 58 dk / Dram, Macera

Orijinal Adı: The Message

Yönetmen: Mustafa Akkad

Senarist: H.A.L. Craig, Tewfik El-Hakim, A. B. Jawdat El-Sahhar, A. B. Rahman El-Sharkawi, Mohammad Ali Maher

Ülke: Kuveyt, Lübnan, Libya, Fas, İngiltere