XI. asırda doğan bir çocuğun, yaşadığı çağın en büyük göz hekimi olacağını ve mecazdan öte pek çok hastanın gerçek anlamda gözlerini açacağını elbette kimse tahmin edemezdi. O, büyüdükçe ve parlak zekâsının ışıltılarının ünü yayıldıkça Ebu’l Kasım Ammar bin Ali ismi de bilinir oldu. Irak’ın kuzeyindeki Musul şehrinde doğduğundan isminin sonuna gelen el-Musuli ya da Mevsili künyesiyle de tanınırdı. Bunun yanında Orta Çağ’da bilim namına pek bir eser ve çaba ortaya koyamayan Avrupa dünyası, bilimsel bilgide Müslüman âlimlerin eğitiminden geçerek varlık gösteriyordu. O nedenle Ammar bin Ali’nin ismi Avrupa okullarında büyük bir saygıyla zikrediliyordu. Yani Avrupa’da bir ilim meclisinde Canamusali ismi geçince hemen herkes İslam âleminin yetiştirdiği en büyük göz hekimlerinden biri olan Ammar bin Ali’yi kastetmekteydi.
Ammar bin Ali, günümüz Irak sınırları içinde doğmuş ve temel eğitimini burada almıştı. Fakat Orta Çağ İslam medeniyetindeki âlimlerin kendi bölgeleriyle yetinmeyerek Müslüman ilim havzalarına ilmî yolculuklar yaparak bilgi birikimlerini ve bakış açılarını geliştirmek gibi bir tutumları vardı. Ammar bin Ali de bu geleneğe uyarak uzun ilim yolculuklarına çıktı. Bu yolculukların rotasında Horasan ve Filistin gibi birbirinden uzak bölgeler olsa da sonunda göz hekimliğindeki hünerini göstereceği Mısır’a göç etti, hayatının büyük bir bölümünü Kahire’de geçirdi ve burada öldü.
Ammar Bin Ali Neden Farklıydı?
Özellikle tıbbi araştırmalarında yerinde teşhisleri, doğru tedavileri ve XI. asrın şartlarında uyguladığı ameliyat metotları onu farklı bir âlim hâline getirdi. Günümüzde “oftalmoloji” denilen görme yolları üzerine yaptığı derin araştırmalar ve vardığı isabetli sonuçlar, göz cerrahisinde çağlar ötesine uzanacak bir çığır açtı. Bilhassa üstüne eğildiği göz hastalığıysa katarakttı. Katarakt hastalığını tedavi için keşfettiği farklı cerrahi müdahale yöntemlerine yoğunlaşmıştı. Bu durumun ilginç yanı, üzerinde durduğu ameliyat yöntemlerinin ona gelene kadar bilinmiyor ve hatta hiç uygulanmamış olmasıydı. Dahası uygulanacak bu yeni tıbbi müdahale yöntemleri XI. asrın kısıtlı tıbbi imkânları çerçevesinde uygulanacaktı. Günümüzün geniş imkân ve tekniklerinin bulunmadığı bir dönemde yapılan katarakt ameliyatı ciddi anlamda ancak büyük bir araştırmanın ve usta hekimliğin eseri olabilirdi. Fakat geçen bin yıl Müslüman âlim Ammar bin Ali’yi haklı çıkardı. Gelişen tıp bilimi ve tıbbi teknoloji, modern tıbbın elindeki gelişmiş aygıtlarla yaptığı katarakt ameliyatları ile Ammar bin Ali’nin tekniğinin birbirine benzer olduğunu gösterdi. Teknolojiden öte modern tıp, katarakt ameliyatlarında Ammar bin Ali’nin ortaya koyduğu ilkelerden yürümekten kendini alamadı. Avrupa’da Ammar bin Ali’nin gerçekleştirdiği katarakt ameliyatı ancak 1846’da Blanchet tarafından yapılabildi. Bu iki durum bile tarihte İslam medeniyetinin bilimsel yeterliliği ile Avrupa arasındaki farkı göstermek açısından önemli bir ölçüttür.
Çağları Aşan Kitap
Teorik alanda yaptığı araştırmaların yanında bu alanda vardığı sonuçları çeşitli uygulama ve ameliyatlarda geliştiren Ammar bin Ali, Kitab’ül-Müntehab fi İlac’il-Ayn adlı ünlü eserini kaleme aldı. Adı geçen eserinde genel anlamda gözün anatomisi anlatılır. Bunun yanında göz kapakları, saydam tabaka, göz bebeği, göz akı gibi önemli bölgelerde ortaya çıkabilecek muhtemel kırk sekiz göz hastalığı ve ortaya çıkacak bu hastalıkların nasıl tedavi edilebileceği kaleme alınmıştı. Kitabı özel ve özgün kılan nokta, içindeki bilgilerin Ammar bin Ali’nin kendi çalışmalarına, yaptığı tedavi ve ameliyatlardan edindiği deneyimlere dayanmasıydı. Kitabın bilimsel değeri yanı sıra okunması, anlaşılması kolaydı ve eseri bir el kitabı olarak kullanacak göz hekimleri için büyük kolaylıklar sağlıyordu. Adı geçen kitap Avrupa’da uzun bir zaman ders kitabı olarak okutuldu.
Ammar Bin Ali ve İnsanlığa Katkısı
Ammar bin Ali tıbbi teknolojiye de önemli katkılarda bulunmuştu. Örneğin kendi icadı olan metal bir iğne ile yumuşak katarakt tabakasını ameliyat etmişti. Bu operasyonla kataraktı emerek çıkarmayı başarmıştı. Yine bir başka uygulamasında da sarkık iris tabakasını almış ve bununla birlikte görme kabiliyetinin kaybolmasını önlemişti.
XI. asrın en büyük Müslüman âlimlerinden biri ünvanını alan Ammar bin Ali için kendisinden iki yüz elli sene sonra yaşayan hekim İbni Ebi Usaybiya, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştu: “O, meşhur bir göz tabibi ve sözü çok edilen bir zat idi. Göz hastalıklarının tedavisinde tecrübe ve ameliyatlarda büyük maharet sahibiydi.”
Ammar bin Ali’nin eserleri kendisinden sonra gelen ve bu alanda çalışan pek çok Müslüman âlime de kaynaklık etmişti. Bunun yanında Avrupa’da bu büyük Müslüman âlimin çalışmalarına ilgi hiç azalmamış, eserleri XIII. yüzyıl müelliflerinden Nathan ha-Meathi tarafından İbranice’ye aktarılmış, J. Hirschberg, J. Lippert ve E. Mittwoch tarafından yapılan Almanca çevirisi ise 1905 yılında Leipzig’de basılmıştır.