FATMA ASİYE ŞENAT
Günlük hayatta çok duyduğun ve kullandığın bu ifadenin Kur’an’ın müminlerden beklediği bir tutumu da anlattığını fark etmiş miydin? Bazen kızgınlıkla bazen de şakayla kullanılan bu cümle, Kur’an açısından bayağı ciddi bir konuya tekabül ediyor. Hadi, birlikte bu bahse daha yakından bakalım.
Malum; dünya fani, ölüm ani, ne zaman gideceğimizi bilemiyoruz. Bu nedenle dünya sınavından başarıyla çıkabilmek için bizim adımıza takdir edilen vakti, emeği, yeteneği dikkatlice değerlendirmemiz gerekiyor. Ömür biriktirilemeyen bir sermaye, geçişi yavaşlatılamayan ya da durdurulamayan! Sıcak bir yaz günü buzlarını çabucak satmak için sokaklarda bağırarak gezen bir buz satıcısının cümlesinden çok etkilenen bir tasavvuf büyüğünün menkıbesi anlatılır kitaplarda. Buz satıcısı şöyle bağırıyormuş: “Sermayesi eriyen bu zavallıya yardım edin!” Bize bitimsiz gibi gelen ömür sermayesi aslında sıcak havada eriyen buz gibi eriyip gidiyor anbean.
Ömürlerimizin akışına sahne olan zamanın kıymetini ifade etmede ömürlük rehberimiz Kur’an da kendine has yöntemler kullanır. Zaman kavramına yemin eder (Asr, 103/1). Yorulmadan birbirini kovalayan gece ve gündüzü hatırlatır, hareketleriyle zaman bölümlerini oluşturan güneşi, ayı zikreder (Furkan, 25/62; Şems, 91/1-6).
Zaman bu kadar kıymetli iken insanların kendileri için takdir edilen ömrü optimum faydayla tamamlamalarını, böylece sonsuzluk hayatında rahat etmelerini isteyen Allah, kullarının boş şeylerle onu öldürmelerinden hoşnut olmaz. Onların ömür sermayelerini, yeteneklerini çarçur etmelerine rıza göstermez. Bu nedenle mümin kullarını tanımlarken diğer özelliklerin yanında şunu da ifade buyurur: “Anlamsız, yararsız, boş söz ve davranışlardan uzak dururlar.” (Müminun, 23/3 )
Boş işlerden uzak duran inananları öven Kur’an ayetleri aslında bir başka açıdan zamanın önemini de hatırlatmaktadır. Bununla birlikte kişinin kendisini geliştirmeyen, hayatına katma değer sağlamayan meşguliyetlere dalmasıyla ziyan olan sadece zaman değildir. Böyle bir alışkanlığa saplanan, zamanının yanı sıra kendisine verilen yeteneği de israf ediyor demektir. Zira kabiliyetlerini kendisine, başkalarına fayda üretecek şekilde kullanması gerekirken o bunları ziyan eder, ya manasız işlerde kullanır ya da tamamen atıl bırakır, bu imkânlarla güzel hedeflere ulaşılabilecekken hepsini “boş”luğa mahkûm eder. Bir hedefe ulaşmak için verilmesi gereken emek de, olur olmaz işlere harcanarak böylece çarçur edilir.
Boş, faydasız işlerden, meşguliyetlerden, konuşmalardan uzak durmak Kur’an’da başarıya, kurtuluşa erişecek müminin vasıfları arasında zikredilir. Böyle olunca namazı dosdoğru ve derin duygular içinde kılmak, çaresizlere çare olmak, sözünde durmak, iffetini korumak gibi özellikler yanında sözde, eylemde fayda üreten tercihlerde bulunmak da mümin ahlakının olmazsa olmaz vasıfları arasında yerini alır (Müminun, 23/1-10). Bunun tersi de doğrudur: Bile isteye hatalı tutumlara saplanmak, saçmalamak, incir çekirdeğini doldurmayacak şekilde boş ve çok konuşmak, kötü ve müstehcen sözlerle kendini ifade etmek, Kur’an penceresinden bakıldığında ancak inanmayanlardan sâdır olabilecek tutumlardır (Lokman, 31/6). Bir başka deyişle boş işlerden, sözlerden yüz çevirmek, bunlarla karşılaştığında onurluca çekip gitmek mümine yaraşan (Furkan, 25/72) ve imanın olgunluğuna işaret eden güzel hasletlerdendir.
Ayetikerimede geçen ve faydasız, anlamsız işleri anlatmada kullanılan “lağv” kelimesi, burada Allah’ın kullarında görmek istemediği her türlü boş ve yanlış (batıl) tutum ve davranışları da ifade etmektedir. Eskilerin sık sık kullandığı “abesle iştigal” (anlamsız, uygunsuz işlerle meşgul olmak) ve malayani (kendisini ilgilendirmeyen şeylere itibar etmek) ifadeleri de lağvi pek güzel anlatır. Lağv yeri gelir, insanların birbirlerinin aleyhinde konuştukları mekânlarda boy gösterir; yeri gelir, tuhaf yeteneklerin yarıştırıldığı ortamlarda gözle görünür hâle gelir. Yeri gelir, taaa sabahlara kadar devam ettiği hâlde sabah namazından mahrum eden oyunların sonucu olan tükenmişlikle ete kemiğe bürünür. Ancak hangi giysiyle karşımıza çıkarsa çıksın lağv, bizim ”boş yapan” hâlimizin görüntüsünü yansıtır.