İnsan gençken yani henüz hayatını rayına oturtamamış, hayalleri ve hedeflerine varmak için önünde aşılması zor ve uzun yollar var gibi gözükürken, karşılaştığı ve bir şeyleri başardığını düşündüğü insanlara yarı imrenir yarı kıskanç gözlerle bakar. Çünkü gençken insan bir şeyleri başarmasına izin verilmediğine, herkesin yolu açıkken kendi yoluna hep engeller konulduğuna inanır. Bir de artık günümüzde başarılı olmanın tek gerçek başarı olarak pompalandığı ve kısa yoldan başarılı olmuş insanlara maruz kalındığı düşünülünce, hayatlarımız içinden çıkılması zor, derin bir kuyu olarak görünür bizlere.
Sabah uyanır uyanmaz, sokağa çıktığımızda ilk adımı atar atmaz, gün içinde bir yere girdiğimiz andan itibaren ve eve dönerken sürekli olarak başaran, mutluluğu yakalayan, hayatı kusursuz olan insanları gördüğümüzü düşünürüz. Hele bir de hayatını bir şekilde düzene koymuş insanlarla aynı masalarda vakit geçirirsek kesin olarak bir teşhis koyarız: Herkes kazanmıştır ve bir tek biz kaybetmişizdir. Baştan beri, ilkokuldan üniversiteye kadar sürekli yenik düşenlerle aynı kışlada olduğumuzu fark ederiz ve bunu neden daha önce fark edemediğimize içerleriz.
Eskiden karşı komşunun çocuklarının başarılarını dinleyerek ve bizim neden onlar gibi olmadığımız sitemleriyle muhatap olarak geçen günlerimiz, bugün, tüm sosyal ağlarda kısa yoldan başarı kazanmış ve bizlere de bu kısa yolları gösteren insanların tavsiyelerini seyretmekle geçiyor. Şunu şöyle yaparsan karşında büyük bir mutluluk bulursun, şu adımları atarsan çok kısa sürede büyük bir takipçi/para/şöhret kazanırsın diyenlerin tavsiyeleriyle dolup taşıyor zihinlerimiz. İşin acı tarafı çoğu zaman o tavsiyelere uymaya çalıştığımızda da yine başarıyı yakalayamamamız. Ne istediğimiz sayıda takipçiye ulaşırız ne dilediğimiz bir kitle yakalarız ne de umduğumuz kazançları elde ederiz. Üstüne üstlük buralarda vakit geçirirken bir sürü vakit kaybettiğimizi ve yaşımızın da artık geçtiğini fark ederiz.
Peki gerçekten de böyle midir? Herkes kısa yoldan varacağı hedefe varmıştır da biz mi sapakları kaçırdığımız için uzun ve zorlu yollarda yürümek zorunda kalmışızdır? Herkes hayatını düzene sokmuştur da bir tek biz mi yanlış tahtayı çektiğimiz için sürekli yıkılan düzeneğin sahibiyizdir?
Yenilerek Büyümek Bir Ütopya mı?
Bugün özellikle teknoloji temelli ekonomi paradigması içerisinde, tek başına başarılı olan binlerin hikâyesine şahit oluyoruz. Bir kişinin ya da üç arkadaşın evde yaptıkları uygulamaların onları nasıl başarıya ulaştırdığına dair hikâyeler abartılarak anlatılıyor. Şöyle bir bakıyoruz ve onlarla bizim aramızda aslında hiçbir fark olmadığını görüyoruz. Onlar yaptıysa neden biz de yapamayalım ki, diye soruyoruz. Onlar yapıyorken biz yapamıyorsak kesinlikle sorunun bizde olduğuna inanıyoruz.
Büyük edebiyatçı Samuel Beckett’in “Hep denedin hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.” sözü bugün hepimiz için irite edici, tüyleri diken diken eden, rahatsızlıktan başka bir şey vermeyen bir söz olarak karşımızda duruyor. Çünkü zaten hep yenilen biziz ve neden bir daha ve daha iyi yenilelim ki, diye düşünüyoruz. Hayır! Artık şaşaalı bir zafer şarkısı bekliyoruz! İçinde yaşadığımız dünyada herkesin bildiği ama kimsenin söylemediği bir hakikati söylüyor Beckett. Yenilgiden dönüp bir daha yola çıkanların hikâyesini görüyoruz aslında bizler. Zaten bir süre sonra yenilgilerin önemi kalmıyor ve sadece galibiyetin resmi bizleri karşılıyor. Çoğu zaman karşımızdaki herkesin kısa yoldan bir şeyler kazandığına inanıyoruz, elbette kısa yoldan bir şeyler kazanan insanlar da var, yok değiller ama hayatın gerçeği içerisinde bunların sayısı oldukça az. Hakikatse daha iyi yenilip vazgeçmeyenlerin başarılarının devamlı olduğu gerçeğidir her zaman. Bir efsane midir gerçek midir bilinmez ama Edison’un ampulün icadını bininci denemeden sonra bulduğu söylenir. Ancak gerçek olduğunu bildiğimiz bir şey varsa o da bugün adını bildiğimiz isimlerin hepsini bugüne getiren şey başarısızlıklarıdır.
Steve Jobs’ın Apple’dan kovulduktan sonra Pixar ve NeXT’i kurduğu ve daha sonra Apple’a geri dönerek şirketi tarihin en başarılı teknoloji şirketlerinden biri hâline getirdiği bilinen bir gerçektir. Bill Gates’in Microsoft’u kurmadan önceki ilk girişimi, trafik sayım verilerini analiz etmek için oluşturduğu bir yazılım olan Traf-O-Data idi. Bu proje başarısız oldu, ancak Gates ve ortağı Paul Allen bu başarısızlıkla dünyanın en değerli teknoloji şirketlerinden biri olacak Microsoft’u kurdu. Elon Musk PayPal’ı sattıktan sonra uzay keşfi (SpaceX) ve elektrikli araçlar (Tesla Motors) gibi alanlarda yenilik yapmayı amaçlayan şirketler kurdu. SpaceX’in ilk üç roket fırlatışı başarısız oldu ve şirket iflasın eşiğine geldi. Ancak Musk son kuruşuna kadar yatırım yapmaya devam etti ve dördüncü denemede başarıya ulaştı.