Tahtı, tacı yağmaya verip tereddütsüz ölüme gülümseyen şehid-i aşk bilir beni. Gövdemde biteviye çoğalan binlerce dere tek bir damlanın yansımasıyken, bensiz bir ömür beyhude yaşanmıştır diye söylenir. Kayalık dağları önce toprağa sonra toza çevirdiğimden bahseder çöl kâhinleri. Yedi kat gökten sarkan ışığın aydınlığı bendedir. “Gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.” O zaman da bendedir.
Ne sıradan basit bir yanım var ne de ucuz pazarlarda harcanacak kadar herhangi bir şeyim.
Hangi insan sözü yeterli gelir beni idrak için, hangi hikâye anlatır beni eksiksiz, hangi şiir bensiz tam ki, ben bilinen bilinmeyen bir şeyim.
Ben ki diyorum hâlâ göç yorgunuyum, tüm zamane ayrılıklarının feryadı değilim. Basit bir gönül üzgünlüğüne mesken de değilim. Ne büyücü keşişleri tanırım ne de ocak başındaki yanık tenli külhanbeyleri.
Ben muhabbete en yakın olanım, aşığa en çok sahip çıkanım.
Ferhat’ın gürzü benim, Şirin’in ahı benim. Kerem de benim Aslı da.
Yol bulup da ince damardan akan benim, dizdeki derman, gözdeki ışık benim.
Diyorum ya Leyla da benim, Mecnun da.
Yani bir zerre şifaya muhtaç acılar kabuk bağlamadan, kanayan yara da benim, merhem olan da.
Gök kubbeden düşen bir yıldız gibi karanlık kurgularda oyunbozanım. Ben evine dar gelenim, sokağa sığmayan yaramazlıkların aradığı çocukluğum.
Şanım kuşatır tüm fani olanın adını. Varlığımın tarifi mümkün kayda değer tek bir adı yokken hangi insan yalnızlığıdır çektiğim.
Birinin ilkbaharı diğerinin kışıysam, birine neşe diğerine acıysam, hem gecenin şefkat yüklü sabahını beklerken ben ki kendime bile mahkûmsam; yalnızlığa en çok yakıştırılan ve tereddütsüz yakışan benim.
Zemheri soğuklarda dingin cüsseleri kucaklamak değil derdim. Kaygısız bedenlerin yakıcı cilveleri hiç değilim. En cüretkâr düşünceleri bile olabildiğince tedirgin eden gönül gergefine dokunmaktır benim işim.
O yüzden uğradığım sere serpe yerlerde belirir ahım, o yüzden âşıkların yoluna bir garip girizgâhım.
Dünya benim üzerime var edilmişken, âlem-i kübranın tam da kalbindeyken, sufiler ehil olmayana anlatılmaması gereken bir sır olduğumu söylerler.
Bağa, bostana düşen ve tüm bahçeyi sarıp sarmalayan bir acayip sarmaşık tohumuna benzetir beni söz ustaları. Nice suna boyluları, nice çınar emsal heybetli duruşları içten içe kurutan, solduran benmişim meğer.
Varlığım toprak kadar eskiyken, Yüce Yaratıcı kendinden bir parça olarak beni var etmişken, bilmezler mi ki Azazil’de eksik olan benim.
Hangi âdem benden şekvacı olur da reddeder beni? Nefesimi ve nefesimi taşıyan bad-ı sabayı kim arzu etmez ki?
Sevgide ölçü bilmediğim doğrudur, o yüzden kitaplarda, şiirlerde, masallarda sıkça duyulur adım.
Evet, dokununca yakanım ama yanmanın hazzı ile var olanım. Ben kul olana dostum, dosta dost olanım.
Diyorum ya aç da benim tok da. Yol da benim yolcu da.
Her şey benim etrafımda dönmede, benden bir şeyler bellemedeyken, gecenin sakin kucağında umutla arananım; kıyamlarda, secdelerde dudaklardan sakince sızanım.
Ben değil miyim Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı zamanki sükûneti, Hz. Eyüp’ün sabrı, Hz. Davud’un şifalı sesi? Bu kadar dertle taze tutarken yarayı, yalnızlığa adanansam; Hz. Musa’nın asası, Hz. İsa’nın müjdesi, Hz. Muhammed’in teslimiyeti ben değil miyim?
Ne geceye ne de gündüze hapsedilmişken, aynı vakitlerde sayıklanan bir mutlu heceysem neden acıyla, ayrılıkla, gözyaşıyla anılırım da bimarhanelerde yasım tutulur?
Kör müdür gözlerim, sade bir bakış mıyım, kendinden geçiren miyim? İyi huylu bir edibin yazdığı kitaplardaki sorumsuz ve de sonsuz keder miyim?
Nil deryasında bir dağ mıyım, Çah-ı Yusuf muyum, yoksa kendi külünden her dem yeniden doğan Zümrüdü Anka mıyım?
Dipsiz derinlikli yedi vadinin bilgesi gökyüzünde dolaştığım söylenir. Kerbela çölünde kızgın kumların kurutamadığı gözyaşı bendedir; gariplerin, fakirlerin gönül serinliği de bendedir.
Diyorum ya dağıtmak da benimdir toplamak da.
“Su nasıl yıldızı, ayı aksettirirse” ben de öyleyim işte. “Artmaz eksilmez bir güzellikken” kendini gösterenim, belli edenim.
Bıçkın bedenler benimle uslanırken, uslu gövdeler beni bahane ederek isyana düşer.
Kanatlarımda saf bir teslimiyetin gizlerle bezenmiş tozu hayat bulmadayken adım kime, ne diye yazılır nereden bileyim?
Yaşıyorum diyorsam, yaşatıyorum demektir aslında. Kuvvetliysem güçlü olanın karşısında, damarlarımda gezinen sırdandır belki de.
Yeryüzü benimle sıvandıysa, yedi gök kuşandıysa benimle ve kâinat benimle var olduysa, teslim almaktan başka bir şeye razı gelir miyim?
Yedi iklim dillerde dolaşan ruhani ve ilahi bir sevgiyim ben, sorgusuz sualsiz itaat isterim.
Ki şu dünyada ölümsüzlük ancak bana yakışır.