Taşıdığı haberi bir an evvel şehre ulaştırmak istercesine tozu dumana katıp esiyordu rüzgâr… Arkasından olgunlaşmış türlü mevsim meyvelerinin, Bağdat’ın meşhur hurmalarının, gül, misk ve amberden oluşan özel karışımların, rengârenk Horasan dokumalarının, birinci sınıf Kûfe ipeklerinin ve parşömenler üzerinde henüz kurumamış taze mürekkebin kokusunu getiriyordu. Nihayetinde şehrin meydanını bir güzel süpürüp sakinlerine bir nebze ferahlık taşırken peşine taktığı haberi de şehirdekilere iletiyordu: “Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhari Bağdat’a geldi.”
Gözleri yolda bu önemli misafiri bekleyen Bağdatlı âlimlerin heyecanı şimdi daha da hissediliyordu. Sahip oldukları ilim ve irfan heyecanlarını yatıştırmaya yetmiyor, acemi bir kurnazlıkla genç yaşta bu denli bir şöhrete sahip olan bu büyük hadisçi Buhari’yi imtihan etmek için sabırsızlanıyorlardı. Meraklarını dindirmek için ise planları hazırdı. Eller ovuşturularak mekân ve zaman belirlendi ve bir hadis meclisi tertip edildi. Bekleyip göreceklerdi…
Tüm bunlar yaşanırken Buhari çember şeklindeki şehrin görkemli kapılarının birinden giriş yaparak Bağdat’a geldi. Başını kaldırıp şöyle bir baktığında en son gelişinden bu yana başkentin ne kadar büyüyüp geliştiğini fark etti. Şüphesiz Bağdat’a bu ilk gelişi değildi. Uçsuz bucaksız ilim yolculuklarına başladığından beri o kadar çok yol katetmişti ki… Artık iyiden iyiye alışmıştı hayatının bir parçası hâline gelen yolculuklara. Kaç kez yüklemişti kitaplarını kervana, kaç kez indirmişti hatırlamıyordu. Kaç muhaddisin izini sürüp kaçıyla yüz yüze görüşebilme fırsatı elde etmişti? Bilmiyordu. Hangisinin kapısına vardığında ölüm haberini alıp üzülmüştü hangisine mülaki olduğunda onun artık hadis nakledemeyecek yaşa geldiğini anlayıp başı önde geri dönmüştü? Bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı: Sadece yol değildi derdi. Kervanlar için çöldeki işaret taşları neyse niyet de onun için oydu. Bu yüzden ara ara kalbini yoklar ve onun da istikamet üzere olduğunu görmek isterdi. Ayaklarla birlikte kalbin de nereye gittiği önemliydi.
İlk yolculuğunu hatırlardı zaman zaman; annesi ve kardeşiyle birlikte memleketleri Buhara’dan çıktıkları o hac yolculuğunu… Kâbe’yi ilk gördüğü anda hissettiği o tarifsiz duyguyu… Ve Kâbe’nin gölgesindeki ders halkalarını. Birbirinden değerli muhaddislerin meclislerine dâhil olduğunda yolda karşılaştığı sıkıntıların hepsini unuturdu. Mekke’den sonra Medine’ydi ikinci durağı. Burada da bir süre kalmış ve Peygamber’inin (s.a.s.) kabrinin hemen yanı başında, mehtaplı gecelerde Tarih-i Kebir’ini yazmıştı. Henüz bıyıkları terlememiş, on sekiz yaşında genç ve çok yetenekli bir muhaddisti o zaman Buhari. Sonrasında yolculuklar kesintisiz devam etti. Dimaşk, Basra, Belh, Merv, Nişabur, Rey, Horasan, Kufe, Humus, Mısır, Buhara, Vasıt, Askalan, Hicaz, Bahreyn… Üstelik sadece bir kez değil ihtiyaç durumuna göre defalarca ziyaret etmişti Mısır ile Maveraünnehir arasını. Kâh Askalan’da, Aksa’nın yanı başında bir zeytin ağacının gölgesinde kâh Şam Ümeyye Camii’nin sütunlarının dibinde kuruyordu halkalarını. Bağdat’a en son gelişinde ise on binlerce kişi Mansur Camii’ndeki meclisine akın etmiş ve büyük bir izdiham yaşanmıştı. Hadis talebeleri mecliste kendilerine bir yer bulabilmek için geceden camiyi doldurmaya başlamışlardı. Yirmi bin kişinin katıldığı mecliste insanlar Buhari’yi görebilmek için evlerin damlarına, etraftaki hurma ağaçlarına çıkmışlardı. Bağdatlılar için unutulmaz bir gündü… Tıpkı bugün gibi... Gök kubbenin altında Resulüllah’ın hadislerini kendisinden daha iyi bilen kimse olmayan, “Emiru’l-mü’minin fi’l-hadis” Buhari, işte yine karşılarında, beldelerindeydi.
Bu müjdeli haber büyük bir hızla kulaktan kulağa yayılıyor, ulaklar camilerde Buhari’nin düzenleyeceği imla meclisinin yerini ilan ediyorlardı. Başta hadisçiler olmak üzere farklı İslam beldelerinden gelmiş olan âlimler, emirler, fakihler, kadılar, şairler ve kendileri için bu olayın iyi bir anlatı olacağını düşünen kıssacılar Buhari’nin ilminin derinliğine, hafızasının kuvvetine bizzat şahit olmak için meydanı doldurmaya başlamışlardı. Herkes hazırdı, meclisi tertip edenler de…