Gecenin Kör Nakkaşı; Örümcek

Duvara, bir titiz örümcek gibi,

İnce dertlerimle işledim bir ağ

Necip Fazıl Kısakürek

İncecik iplerden devşirdiği sükûnetiyle o parlak ağını örmeye başladığında, dünyaya postunu seriyormuş gibi sakin ve huzurludur örümcek. Ne yaptığından emin, nasıl yapacağına hâkim. Olanca sabrı ve telaşsız titizliğiyle adım adım ilerler nihayetine. Cazibeli bir ölüm yurdu inşa etmiştir, geceye aittir bu eşsiz sanatı. Kör mimarlar gibi sessizce çalışır. Gözlerine güvenmez, koku almakta mahir değildir ama karanlığı hisseder. Karanlığın içinde yürür, herkes bilir ki ipliğin ustası, gecenin nakkaşıdır o.

Oya misali işlediği zarif tuzağını kurbanlarına hediye etmek için sabahı bekler örümcek. Gecenin üstüne şeffaf bir ölüm tülü çekmiştir artık. Ağını örer, mesleği budur. Doğar doğmaz göğsündeki iplerini sarar, üstelik bunu ailesinden öğrenmeden yapar, doğal dokumacı olarak başlamıştır hayatına. Örümceğin vücudundan salgıladığı ipeksi sıvının katılaşarak ince bir ipe dönüşme evresi, her seferinde tekrar edilerek onun havada asılı kalan bedenini bir makaraya dönüştürecektir. Aynı incelikteki çelik tellere oranla daha sağlam ipler salgılayarak ördüğü yapışkan ölüm köprüsü, bu kör avcının şaheseridir. Yalnızca avı için tuzak değil aynı zamanda yavruları için beşiktir yaptığı. Hem yemek masasıdır yani ağı hem ninni yuvası. Ağaç dallarına, duvar köşelerine, metruk binalara, pencere altlarına, sahipsiz odalara, eski evlere ve mümkün olan her yere tuzağını serip vaktini bekleyecektir. Ayaklarındaki hususi yağ sayesinde kendi ağına yapışmadan iplerin üzerinde kayarak ilerleyebilmesindeki sır, mühendislik sanatına dâhildir. Örümcek, ağının hakikatini hissederek yaşar.

Dişisinin erkeğini, yavruların da anneyi öldürebildiği, oldukça garip ve ölümcül ilişkiler ağına sahip örümceklerin, bu sebeple (ölüm sarmalı) yan yana gelerek dev bir ağ inşa etme şanslarının olmaması, çelikten güçlü ağlarının insanlığın hizmetinde kullanılma ihtimalini/kapısını sonsuza dek kapatmıştır. Örümcekler bir araya gelemez, en yakınlarına bile ölüm saçarak yaşam döngülerini tamamlarlar. Bu hususiyetleriyle aslında doğanın en ilginç yırtıcıları arasında yer alan örümceklerin, kendi içlerinde saldırgan ama insana karşı zararsız (karadul hariç) bir tavırları vardır. Avlarını yakaladıklarında zehir salgısıyla önce bedenlerini felce uğratıp ardından enzimlerle eriterek hazır hâle getirdikleri yemeklerini kelimenin gerçek anlamıyla içerler. Zıplamadaki meziyetleri ve avcılıktaki ustalıkları malumdur. Gecenin müdavimi, sessizliğin hayranıdır hepsi. “Yararlılar” sınıfında ikamet edip böcekleri ağlarına düşürmek suretiyle tabiatın dengesini sağlarlar. Ağlarını paraşüt ve uçan halı gibi kullanıp sert esen rüzgârları arkalarına alarak yalan dünyayı gönüllerince dolaşırlar. Gezginlikleri, bir başınalıkları ve hiç gidilmemiş o gizemli yerleri keşifleri meşhurdur. Çok farklı coğrafyalar, iklimler ve ekosistemlerde onlara rastlayabiliriz bu yüzden. Yüksek dağların tepelerinde, kırlarda, ovalarda, akarsu kenarlarında, suda, çölde, ağaçta, gölde yaşayabilirler. Bu etobur avcıların yolu; kâinatın turisti olmakla birdir.

Dev Bir Arp ya da İplere Asılmış Müzik

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki örümcekler, ağlarını titreterek elde ettikleri yankılardan ağ üzerindeki avlarının yerini tespit edip kendi aralarındaki iletişimlerde yine ağlarıyla oluşturdukları bu işlevsel sesleri kullanıyorlar. Ağ ören örümceklerin aynı zamanda başarılı birer müzisyen olduklarını ve ağlarından çıkan seslerin etkileyici bir arp dinletisine benzediğini gösteriyor yapılan deneyler. Sanatçıların eşlik ettiği, ağdaki her bir tele farklı bir ses frekansı tanımlamak suretiyle ağ yapısı içerisinde oluşturulan notalarla bilimsel olarak test edilen bir müzikal verimden söz ediyoruz. Sekiz gözlü olmalarına rağmen insanın görme becerisine kıyasla kör sayılabilecek örümceklerin, etraflarındaki dünyayı en küçük ayrıntısına kadar dokunma/duyma hisleriyle algılamalarını açıklayan, güçlü-eş değer anlamlar taşıyor bu sanatsal verim.

Gümüşlerin parlatılmasında da kullanılan örümcek ağlarından çıkan müziğin, insanların daha önce tecrübe ettiği ilhamlardan çok daha farklı bir anlam sunabileceğini söyleyen araştırmalar, aslında bu nakkaş-müzisyenin beytü’l-ankebut adlı bitimsiz “mucizeler evi”nde yaşadığının en büyük işaretleri arasında.

Kusursuz Ev’in Dokumacısı