Derman Arardım Derdime, Derdim Bana Derman İmiş

İnsan, her nerede değilse orada mutlu olacağına inanır. İçinde bulunduğu zaman ve mekân, insanın mutlu olmasında ya da potansiyelini gerçekleştirilmesinde hep bir engel olarak görünür gözüne. Bunun için çoğu zaman insanlar bulundukları yerlerden gitmenin, yaptıkları işlerden başka işler yapmanın kendisine gerçek mutluluğu getireceğine inanır. Büyük bir yazar olmak isteyen kişiler genelde başkalarının hikâyelerini yazmaya koyulur ilkin. Çünkü kendi hikâyesi anlatılmaya değer değildir ona göre. Hikâye hep uzaktadır ve yaşanılmaya değer bir hayatı olduğuna inanmayan insan, yaşanılır gördüğü hayatların fotoğraflarını çekmeye çalışır. Ya da mutluluk dediğimiz şey uzak iklimlerdedir her zaman. Gidilip görülemeyen o yerlerde, insanların masalsı hayatları olduğuna inanılır. Şairin beni bu havalar mahvetti, dediği güzellikteki havalar hep oralardadır. Zaman ya da mekân fark etmez, insan, olmadığı yerlerin özlemini duyar hep. Uzakları ister o, çünkü uzaklarda birileri zaten bir şeyleri yoluna koymuştur ve insan da uygun ve korunaklı bir yer bulmanın amacındadır. Oysa insanın kendi gerçeği, ayaklarının yere bastığı toprak güzel bir yer olmak için çaba bekler.

Bu durum son yıllarda sayıları hızla artan ve hemen herkesin zihninin bir yerinde varılmak istenen başarılı bir teknoloji girişimi ortaya koyup yüksek paralar kazanma arzusunda da kendisini gösterir. Birçok genç girişimcinin hayali, tıpkı uzak ülkelerde yaşanan başarıların bir benzerini yaşayarak hayatının geri kalanında konforlu bir hayat sürmekten başkası değildir. Bunun için günler ve geceler boyunca çalışarak yazılım öğrenilir, zihindeki fikrin ele avuca gelecek bir uygulamaya dönmesi için saatler boyu çalışılır. Ama burada da mesele aynıdır. Tüm dünyanın sorunlarını çözmenin yolu, uzak iklimlerin insanlarının sorunlarına odaklanmaktan geçer diye düşünülür. Gelişmiş ülkelerde kabul gören işlerin başarılı olacağına dair büyük bir güven vardır. Oysa insanın tek gerçeği kendi hikâyesi, mekânı, derdi ve ayaklarının bastığı toprak parçasından başkası da değildir.

Gözün Önündeki Gerçek

Hayat, insanın görmezden geldiği ama her gün gözünün önünde cereyan eden olayların detaylarında gizlidir. Dünyayı dönüştürecek büyük eylemlerin hiçbirisi dünyayı değiştirmek amacıyla başlamamıştır. Başarıya ulaşanların hepsi en önce kendi etrafındaki sorunları çözmekle yola koyulur. Ardından dünya yavaş yavaş değişmeye başlar. Çünkü biliriz ki her insanın hikâyesi bir yanıyla birbirine benzer. Basit bir örnekle açıklamak gerekirse hemen her gün hepimiz toplu taşımayı kullanırız. Hatta çoğu zaman yorgun bir şekilde bir cam kenarına oturup biraz dinlenmek için kafamızı cama yasladığımız bile olur. Otobüsün tümseklerden, kasislerden ve çukurlardan geçerken üzerimizde bıraktığı etkiyi de genellikle kafamız cama her çarptığında hissederiz. Ama çok azımız bu sıradanlaşan durumun çözümü için kafa yorarız. Mesela hiçbirimizin aklına otobüslere bir sensör koyarak şehirdeki tüm bozuk yolları bir merkeze bildirmek ve o bozuk alanları onarma sürecini başlatmak gelmez. Oysa bu bizim hikâyemizdir, bizim gerçeğimizdir ve sadece anlık bir fark ediş gerekir bu sorunu çözmek için. Bu sorun çözüldüğünde aslında bize çekilmez gelen yolculuk da keyifli hâle gelecektir.

Bugün dünyanın önde gelen teknoloji girişimlerinden birinin hikâyesi aslında yukarıda verdiğim örneğin gerçek karşılığını bize sunuyor. Brian Chesky, Joe Gebbia ve Nathan Blecharczyk, sıradan bir San Francisco akşamında, şehirde düzenlenen tasarım konferansı nedeniyle şehirdeki tüm otellerin dolu olduğunu fark ederler ve evlerindeki ekstra alanı değerlendirmek için bir fikir üretirler. Evlerindeki boş odalara hava yatakları yerleştirip misafirlere kahvaltı da sunarak, “Airbed & Breakfast” adını verdikleri küçük girişimi başlatırlar. Zamanla bu basit fikir dünya çapında milyonlarca ev sahibi ve gezginin buluştuğu, konaklama ve deneyimleri paylaştıkları dev bir platform olan Airbnb’ye dönüşür. Böylece, geleneksel otelcilik sektörüne yeni bir soluk getirirler ve insanların kendi evlerini kiraya vererek gelir elde etmelerine olanak sağlarlar. Bu hikâye, sıradan bir günlük yaşamdan yola çıkarak büyük bir fırsatı nasıl yakalayabileceğimizin ve dünyayı nasıl değiştirebileceğimizin önemli bir örneği olarak bizleri karşılıyor.

Şehri Sokak Sokak Seni Bulmak İçin Geziyorum

Bir şehri tanımak istiyorsanız o şehrin sokaklarını gezmeniz gerektiği söylenir. Doğrudur da, çünkü yürümek şehrin kılcallarını size açar. Şehri adımlarsanız şehrin insanlarını tanırsınız, kültürünü öğrenirsiniz, sadece orada yaşayanların bildiği sırlara şahit olursunuz. Herhangi bir şehrin tüm yollarını öğrenirseniz, dünyanın diğer şehirlerini de tanımaya başlarsınız.