İnsan Nedir?

İnsan alışandır, biraz da unutan. Ancak fıtratında hatırlamak da mevcuttur. Şimdi sizlerle bir yıl öncesine gideceğiz. Bu yolculuğumuzun belli başlı bir amacı olacak. Unutulanları, yaşananları, alınan ve verilemeyen nefesleri, kursağımızda düğüm olan hevesleri ve en önemlisi insan olmayı tekrardan hatırlayacağız. Çünkü dediğim gibi insan unutan bir varlıktır, bazen kim olduğunu bile unutur. Unuttuğunda karaya vurmuş bir balık gibi can çekişir, umarsızca suya kavuşmayı bekler. Hatırlamak ona can suyu olacaktır, burası kesin. Ancak dışarıdan gelen her türlü hatırlatma girişimi birkaç damladan öte bir tesir uyandırmaz. Oysaki balığa lazım olan ummandır, ummana ise ancak içinde uyanacak olan çırpınma gücüyle ulaşabilir. Çıktığımız yolculukla içimizde bir çırpınma gücü oluşturarak can suyumuza kavuşmaya, kendimize, mühim olan ve genellikle unutma eğiliminde olduğumuz şeyleri hatırlatmaya çalışacağız.

Geçtiğimiz yıl, kışın en çetin vakitlerinde birden zaman durdu. 04.12. Coğrafyanın bir bölgesinde ancak tüm ülkenin kalbinde derin bir çatlak oluştu. Çatlağın içinden esen rüzgâr binlerce canı içine çekti, dışına ise katran renginde yoğun bir acı bıraktı. Yüzyıllar boyu köklü medeniyetlere ev sahipliği yapmış şehirlerimizin payına, 6 Şubat 2023 gecesi derin bir yarayı ağırlamak düştü. Kahramanmaraş, Hatay, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa, Elazığ…

Uykuları keskin bir bıçak darbesiyle bölen deprem nicelerini aylarca uyutmadı nicelerini ise bir daha hiç uyandırmadı. Zaten insan böyle ani acılara hep hazırlıksız yakalanır. Ancak zelzele şiddetle sarsan demektir; sarsar, silkeler. Silkelenip ilk şoku atlattığımızda ise gözlerimiz öyle büyük bir yıkımla karşılaştı ki ne yana gitsek elimizde insanlığın moloz yığınları kaldı. 13.24. En karanlık gecenin ardından gündüz vakti tekrar karanlıklara gömüldük. İnsan bu kadar acıya nasıl katlanır? En karanlık gecenin bile elbet sonlanacağına iman etmek bizi şimdiye kadar pek çok acının içinden sağ çıkardı, yine öyle olacak dedik. Öyle de oldu. Ancak bu hiç kolay olmadı.

Bizi sabaha ulaştıran birkaç fiil vardı ki bunların başını “insan olmak” çeker. Devamını inanmak, sabretmek, kol kanat germek, dayanışmak, sarıp sarmalamak getirir. Sanırız ki ateş yalnızca düştüğü yeri yakar. Ancak bu büyük bir yanlış anlaşılmadır. O gece ateşin bütün ülkenin yüreğini yaktığına hepimiz şahit olduk. Göçük altında kalan binlerce insana çaresizliğimizle eşlik ediyor gibiydik. Acının görünmez moloz yığınları altında eziliyorduk. Bütün ülke günlerce televizyon ekranlarına kilitlendi, her saniye internette haberleri takip etti. Bir can sağ salim yeryüzüne kavuşsun diye eller semaya açıldı, bütün duaların odak noktası on bir şehir oldu. “Tek Yürek” dedik, tüm dünyanın kalbi bizimle attı. Tarihe geçecek bir dayanışma ile hemen kolları sıvadık, kim nasıl yardım edebiliyorsa öyle işe koyuldu. Kimi molozları kaldırmaya çalıştı, kimi insanlara ses olmaya, kimi de sıcak bir yuva olmaya çalıştı. Çırpınma işte böyle ortaya çıkıyor. Başta insanın yüreğinden bir acı yayılıyor tüm vücuda, sonra nefes borusunu yakarak ciğerlere iniyor. İnsan böyle anlarda birden özünü hatırlıyor ve çırpınıyor kendinden kilometrelerce uzaktaki birine yardım edebilmek için.

İnsan olmak üzerine sürekli yazılır, çizilir. Kimine göre fazla karmaşıktır kimine göre ise basit bir denklemdir bu. Ben hepsini doğru bulurum. Çünkü her insan ayrı bir hikâyedir, hiçbir hikâye birbirini tutmaz, gereklilikleri farklıdır. Ancak tüm insanların hikâyesini kesiştiren böylesi olaylarda durup düşünmek, hatırlamak için çaba sarf etmek gerekir: İnsan nedir? Yazgısı onu nereye götürür? Beraberinde büyük yıkım getiren o deprem beni de insanın tezatlıkları üzerine bir hayli düşündürdü. Evet, insan tezatlıkların hikâyesidir. Mesela küçücük odacıklara kocaman hayatlar sığar. Pamuk ipliğine bağlı yaşayan insan, yarınların varlığından emin adımlar atar. Bazen bir toz zerresi ve ekranda bir sayıdan ibaretmiş gibi önemsiz hissederken duacı, görünmez eller tarafından kuşatılır. Karlı bir sabaha uyanmayı beklerken sevdiklerini kar rengi kefenlere sarmalamak düşer yazgısına. Ya da bir anne hiç açamayacağı onlarca konserve dizmiştir mutfağının raflarına. Ömrü boyu haysiyetle yaşamış bir genç, ayaklarını donmaktan korumak için gözyaşları içinde bir dükkândan ayakkabı alır ve sorar: “Bu hırsızlık mıdır?” Cevap çok nettir: Hayır. Umudunu tüketen insan, moloz yığınları arasından süzülen ışığı görür ve bir el ona uzanır. Yahut en güvenli limanı olan evinin hakikatte samandan yapıldığını öğrenir insan. İnsan bazen sağ kalan babadır, ölen kızının elini bir an olsun bırakmayan. Bazen cebinde çocukları için iki paket bisküvi taşır. Bir muhabirdir yerin altındakileri ürkütmemek için yerin üstünde yürümekten hayâ eden. İnsan bazen bu yazıların muhatabıdır. Borcu ise unutmamak, unuttuğu noktada hatırlamak için gayret etmektir.