Acıyı hissetmek için onun gözünüzün önünde, bizatihi kendi vücudunuzda olması gerekmez. Acı da sevinç de ortak çatısı olanlar için pay edilmiştir. Köşemizde bu sefer yetmiş yılı aşkındır yangın yerimiz olan coğrafyanın adını, önümüzdeki sınav kâğıdımızı ağırlayacağız: Filistin.
Kaynaklardan bazısı, Arapça “Filastîn” yani “Orta Doğu’da bir ülke”, sözcüğünden alıntıdır diyor. Latince “Palaestina”, “Kenan diyarını kapsayan Roma eyaleti” anlamını haizdir, diyeni de mevcut. Kenan diyarından kasıt; Sayda, Sûr, Beyrut, Filistin ve Suriye’nin bir kısmını da içine alan bölgedir. Bugün Filistin topraklarına adını veren kavim Filistler bölgeye, MÖ 1200’lü yıllarda Kavimler Göçü’yle gelmişlerdi. Filist adından önce Pelest adına da rastlıyoruz. Pelest ya da Filist. Kaynaklardan buraya gelen kavmin ilk önce Gazze civarına yerleştiğini, sonraları bu toprakların içlerine ilerlediklerini anlıyoruz.
Filistlerin yurdu diye de tanımlayabileceğimiz coğrafya, çoğu tarihî metinde de bu isimle karşımıza çıkmaktadır. Söz gelimi Meninski’nin 1680 tarihli Thesaurus’unda “Felestîn, Filistîn: Palaestina” olarak yer almıştır. Yine 1300 yılından önce Orta Asya’da bulunmuş bir Kur’an tefsirinde de bu isme rastlandığı vaki.
Naci el-Ali’nin şu sözü, Filistin’e herhangi bir coğrafya çizmeye çalışırken hatırımıza düşüveriyor: “Filistin, yalnızca belli bir coğrafyaya sıkışmış değildir. Filistin, insani boyutuyla, haklı davaların simgesidir; bu davalar için ister Mısır’da ister Vietnam’da ister Güney Afrika’da mücadele edilsin.” Palestine de denilse Filistlerin yurdu diye de anılsa Filistin bugün, adının anlamını aşan bir mahiyettedir. Filistin, Pelest adını da aşarak ümmetin duası ve umudun başkenti anlamını şehitleriyle kazanmıştır.
Kelimeleri etimolojik bilgiler tam anlamıyla tanımlamaya yetmez. Bu alanın en yetersiz kalacağı isimlerden biridir Filistin. Dünyada kaç milyar Müslüman varsa Filistin’in o kadar anlamı vardır. Filistin’in yanına bir de Kudüs eklenmeli. Öyle ki mana daha da derinleşsin, sarılalım bu iki kelimeye de umudumuz bilensin. Arapça “kds” kökünden türeyen kelime; kutsandı, kutsanmış yer anlamlarını haiz. Kudüs’ün eski metinlerdeki isimlerine baktığımızda MÖ XIX. ve XVIII. yüzyıllara ait Mısır metinlerinde “Urusalim”; İbranice Masoterik metinlerinde “Yruşlm”; Eski Ahit’in Aramice metinlerinde “Yeruşalem” şeklinde telaffuz edilmekte. Grekçede adı Hierosolyma olan şehre bu ad da hieros yani kutsal kelimesinden de çıkarıldığı üzere kutsallık atfetmektedir. Bizim Kudüs için kullandığımız “İliya” ismi, Romalıların şehre verdikleri “Aelia” isminin Arapçalaşmış şeklidir. Bu isimlerin başlangıçta mabedi ifade etmek için kullanıldığını zamanla şehir ismine dönüştüğünü görmekteyiz.
“Oğlum kalemlerini, boya kutusunu önüme koyuyor, / Bir yurt çizmemi istiyor benden.” Böyle diyor bir şiirinde Filistinli şair Nizar Kabbani. “Fırça titriyor elimde, / Ağlayarak düşüyorum.” Bugün yine elimizden tüm kalemler düşüyor Filistin denilince. Ama bugün biz, tüm kalemlerin ve tüm güzel yazıların sahibine sığınarak düşmüyoruz. Bir gün seni boynu bükük değil gülümseyerek özgürlük semalarında kanat çırparken yazacağız ey Filistin. Vesselam.