Türkçenin mührü anlamına gelen “Hatem-i Lisan-ı Türk” olarak nitelendirilen Yunus Emre’nin kendinden sonra etkilediği kişilerden biri de Eşrefoğlu Rumi’dir. (754/1353?-874/1469) Eşrefoğlu Abdullah Rumi, Eşrefzade veya Eşref-i Rumi diye de bilinir. Çelebi Sultan Mehmet Medresesi’nde Mevlana Hocazade ile Mevlana Tusi’nin talebesi olduğunu söylersek aldığı eğitimin niteliği de belli olur. Genellikle Eşrefzade Muhyiddin Mehmet ile karıştırıldığı için Bektaşi olduğu sanılır. Bunun sebebi, onun yaşadığı devirden iki asır sonra gelen Bektaşi şairi Temaşvarlı Gazi Âşık Hasan Dede’nin Eşrefoğlu Rumi’nin bir şathiyesine yazdığı naziredir. Nazire şöyledir: “Eşrefoğlu al haberi / Bahçe biziz gül bizdedir / Cennetteki yedi ırmak, coşkun akan sel bizdedir / Erlik midir eri yormak / Irak yoldan haber sormak / Cennetteki ol dört ırmak / Coşkun akan sel bizdedir / Kuldur Hasan Dedem kuldur / Manayı söyleyen dildir / Elif, Hakk’a doğru yoldur/ Cim, ararsan dal bizdedir.”
Yunus Emre’nin deyişleriyle etkilediği Eşrefoğlu Rumi, âlim Hacı Bayram-ı Veli’nin (1354-1429) dergâhında uzunca bir süre kalır ve onun damadı olur. Eşrefoğlu’nun en önemli eseri Divan’dır. Divan, Rumi’nin tek manzum eseridir. Onun şiirlerinde daha çok Yunus Emre tesiri görülür. Hece ve aruz vezniyle kaleme aldığı gazel, mesnevi ve koşmalarını kıt’a nazım biçimi ve ilahi nazım türü ile yazar. Divan’da toplam iki yüz yirmi şiir bulunmaktadır. Müzekki’n-Nüfus, Tarikatname, Fütüvvetname, İbretname, Maziretname, Hayretname, Elestname, Nasihatname, Esrarü’t-talibin, Münacaatname ve Tacname, Delailü’n-Nübüvve diğer eserlerinin isimleridir.
Divan’ıyla iyi bir Yunus takipçisi olduğunu gösteren şairin, Türkçenin gelişimi yolunda çok önemli bir görevi yerine getirdiği söylenebilir. Çünkü o, ilmî, edebî, ahlaki ve fikrî birikimiyle İznik’te söylediği sevgi, barış ve dostluk yüklü şiirleriyle gönül ve ruh dünyamızı yüzyıllardan beri aydınlatmaya devam etmektedir. O kadar ki XIX. yüzyılda Anadolu dışında yetişmiş bir şair olan Eski Zağralı Handi’nin Divançe’sinde bulunan bir şiir (tahmis), Eşrefoğlu’nun yaklaşık üç yüz sene sonra Balkanlardaki etkisini de gösterir.
Eşrefoğlu Rumi, Türkçe düşünüş ve felsefe açısından önemli bir yere sahiptir. Çünkü o, Mısır’dan Anadolu’ya göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Ana dili Arapça ve Farsça olmasına rağmen o, Türkçeyi tercih eder. Döneminin en saf Türkçesi ile eserler yazar, Türk kültürüne ve toplumuna önemli katkılar yapar. Bu açıdan sade bir Türkçe ile yazılan ve Türk dil tarihi açısından büyük önem taşıyan Müzekki’n-Nüfus (nefisleri arıtıcı) adlı çalışma, Türkistan, İç Asya ve Anadolu, Ön Asya kültürel irtibatını gösteren temel bir eserdir. Çünkü Anadolu’da ve Rumeli’de devam eden Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde İslami inanışları halka yaymak, halkı etrafında toplayıp onları bu inançlar doğrultusunda bilgilendirmek ve tasavvufi ahlak konusunda eğitmek amacıyla XV. yüzyılda halkın anlayabileceği sade bir dille yazılmıştır. Müzekki’n-nüfus, o döneme dair Batı Türkçesinin en güzel örneklerinden biridir. Ayrıca Türk dil ürünleri arasında yüzyıllar içinden süzülerek gelen ve bugün hiç sadeleştirmeye gerek olmadan okunup anlaşılabilen bir eserdir. Osmanlı Müellifleri adlı eserin yazarı Mehmet Tahir, “Eşrefoğlu Divan’ı, lisanımızın o zaman almış olduğu istikameti; Türkçeye yeni giren unsurları göstermesi itibarıyla mühim bir vesikadır.” der. Eski Türkçe için en önemli kaynaklardan biri olduğunu Hilmi Ziya Ülken de belirtir. Mehmet Ali Ayni ise Türk Ahlakçıları adlı eserinde, Müzekki’n-Nüfus’un en büyük özelliğinin halis bir Türkçe olduğunu ve geniş bir halk kitlesinin faydalanması için Türkçe yazıldığını vurgular.
Eşrefoğlu, Orta Asya’dan gelip Anadolu topraklarını yurt edinen Türklere doğru davranış (salih amel) ve doğru eylemi anlatmıştır. Eşref-i mahlukat olarak yaratılan insanın eğitimi üzerinde durur. Tıpkı Yunus Emre gibi döneminin yöneticileri, âlimleri, vaizlerinden yanlış yapanları net bir şekilde eleştirir. “Bunların necâtlarına (kurtuluşlarına) sebeb ola diyüp bu kitabı sırf Türkî dilinde cem eyledüm ki ol kitabın fâidesi tâm ola.” der.
550 yıl önce yazılmış olmasına rağmen Rumi’nin dilinin sadeliği, anlaşılır ve güzelliği görülür bu satırlarda. Bu açıdan “Eşrefoğlu Rumi bilinçli bir Türkçecidir.” denilebilir. Nitekim X. ve XII. yüzyıllarda Türkistan bozkırlarında konuşulmuş olan Karahanlı Türkçesi ile XIV. yüzyıl Anadolu’sunda konuşulan Oğuz Türkçesi benzer ses ve şekil özellikleri onun Divan’ında takip edilebilir.
Eşrefzade, tıpkı Yunus Emre gibi dili gönlüne nakşetmiş, halka öz diliyle seslenmiştir. Diğer bir ifadeyle Kaşgarlı Mahmut’taki dinî ve millî heyecan nasıl ki meşhur eseri Divan-ı Lügati’t-Türk’e yansımış ise Eşrefoğlu’nda da aynı hisler mevcuttur. Türkistan’da Yusuf Has Hacip, Edip Ahmet Yükneki ve Hoca Ahmet Yesevi’nin Anadolu’daki yansıması, Yunus Emre ve onun üzerinden Eşrefzade gibi âlim, abid, ariflerle olmuştur. Bu açıdan onun bu eseri son derece önemli bir eserdir.