Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik.
Oysa bir tarla idi; ekip biçip gidecektik.
Cahit Zarifoğlu
“Dünya nedir?” diye bir soru sorulsa dünya kadar cevap işitirsiniz! Herkes dünyayı ve bu dünyadaki hayatı kendince tarif eder, yorumlar. Burada “dünya” derken içinde yaşadığımız gezegeni değil, bu gezegendeki hayatımızı, varoluşu kastettiğimizi belirtelim ki “Dünya nedir?” sorusuna bilimsel izahlar getirmekle vakit kaybetmeyelim.
Dünya hayatına ilişkin tarih boyunca nice filozof görüş belirtmiş, nice şair şiirler yazmıştır. Ancak hiçbirimiz başını ve sonunu bilmediğimiz, kendi irademizle gelmediğimiz bu dünyayı ve hayatı onu yaratan kadar iyi bilemeyiz, tarif edemeyiz. Allah, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette bize dünyayı tanıtır.
Dünyanın biri “maskeli” diğeri “gerçek” olmak üzere iki yüzü bulunmaktadır. İlahi ikaz ve uyarılara kulaklarını tıkayanlar dünyanın gerçek yüzünü göremezler, onun maskeli yüzüne kanarlar. Rablerinin mesajına kulak vererek bu mesaj doğrultusunda hayatlarını şekillendirmeye çalışanlar ise dünyanın maskesiz, gerçek yüzünü bilirler. Allah Resûlü’nün hayatı dünyanın gerçek yüzünü bilen, gören bir kimsenin bu hayatı nasıl yaşaması gerektiği konusunda eşsiz bir örnektir.
Şimdi gelin, öncelikle dünyanın “maskeli”, “sahte” yüzünün ne olduğuna Rabbimizin açıklamaları doğrultusunda bakalım: “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider.) Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur.” (Hadîd, 57/20)
Görüyorsunuz ya, dünyanın beş tane maskesi varmış. Dünyanın ilk maskesi bir “oyun” olması. İnkâr eden veya imanına uygun yaşamayı ihmal eden bir kimse açısından dünya bir oyundur ama o bunu gerçek zanneder. Çocukların evcilik oyununu bilirsiniz. Bu oyunda kimi zaman birisi hırsız olur diğeri polis. Çocuklar oyuna kendilerini öyle bir kaptırırlar ki oyun icabı sahip oldukları rolleri gerçek zannederler. Oyun oynayarak geçirdikleri zamanın farkına bile varmazlar. Sonradan anne babalarının uyarısıyla oyunlarına son vererek gerçek hayata dönerler. Dünyanın maskeli yüzü de böyledir. Kimimiz zengin, kimimiz fakir, kimimiz sağlıklı, kimimiz hasta, kimimiz amir, kimimiz memuruz. Bazen bu rollere kendimizi fazlaca kaptırıp gerçekten zengin, sağlıklı vs. olduğumuzu sanıyoruz. Hatta bazen kendimizi “ölümsüzmüş gibi” düşünebiliyoruz. Birçoğumuz dünyanın gelip geçici bir oyun olduğunu ölümle veya büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığımızda anlayabiliyoruz.
Dünyanın ikinci maskesi “eğlence” olması. Bu, bizi asıl yapmamız gereken şeylerden alıkoyup oyalaması, boş şeylerle bizi eğlemesi anlamına geliyor. Şöyle bir düşünelim; çok önemli bir sınavda bulunan öğrenci sınavını bırakarak sınav salonundaki eşyalarla, kalem ve silgisiyle oyalanmaya, vakit geçirmeye başlasa ne olur? Her bir ânı çok kıymetli olan, boşa geçirilmemesi gereken sınav süresinde boş yere vakit geçirmiş, kendini sınav dışındaki şeylerle eğlemiş olur. İşte dünya da nice kimselere dünyada bulunuş amaçlarını unutturarak onları kendine çekmiş, boş yere vakit geçirmelerine sebep olmuştur.
Dünyanın üçüncü maskesi onun “süs” olmasıdır. Dünyalık birçok nimet insanın mizacına göre onun ilgisini çeker. Karşı cinse duyulan ilgi, evlatlara düşkünlük, mal, mülk, makam, şöhret elde etme arzusu dünyanın süsleri arasındadır. Burada bir yanlış anlamanın önüne geçmek gerekir; bir kimsenin bu sayılan şeyleri sevmesi, onlara karşı ilgi ve alaka göstermesi kötü bir durum değildir. Dinen hoş karşılanmayan şey bunların insana dünyadaki asıl varoluş amacını unutturması, bunlara yönelik sevgi ve tutkunun aşırı sayılacak boyuta ulaşmasıyla Allah sevgisinin önüne geçmesidir.
Dünyanın bir diğer maskesi “karşılıklı övünme konusu” olmasıdır. Etrafımıza baktığımızda çoğu insanın birbirlerine karşı dünyevi şeylerle övündüğünü görürüz. “Daha başarılıyım.”, “Malım daha fazla.”, “Daha iyi bir semtte oturuyorum.”, “Ben daha iyi bir fakültede okuyorum.” İnsanlar sürekli kendilerini başkalarıyla mukayese eder, kendilerinden daha alt seviyede gördüklerine karşı övünürken daha üstte gördüklerine karşı da öykünürler, kimi zaman kıskanır, haset ederler.