Söylene Söylene Değişmiş

Horanta, aile halkı demek. Bir diğer anlamı ise “yiyen”. Çünkü kelime Farsça bir kelime olup “hor”dan yani yemek kökünden geliyor. Bir sofrada yemek yiyenler, hane halkı şeklinde de kullanılmış. Bu sebeple horantayı doyurmak, horantaya sofra kurmak, horanta ile iş tutmak gibi deyişler hâlâ mevcut çeşitli ağızlarda.

Kelimenin kökü olan “hor”a bazı kelimelerde rastlarız. Mesela köftehor… Yemek içmekle ilgili başka kelimelerde de yer alan bu kök, tek başına hakir, bayağı anlamında kullanılır. Aslında deyimlerde de sıkça görürüz bu kullanımı. Mesela hor görmek, hor kullanmak, hor tutmak yani dışlamak. Yiyici olmak ile hor, hakir anlamları arasında hiç mi bağlantı yok, demeden edemiyorum bunları okuyunca. Hor kullanmak mesela, eşyayı aşındırmak, yemek gibi. Hor davranmak, insanı aşındırmak, yemek gibi. Hor görmek, kendini aşındırmak, kendini yemek olsa gerek böyle üstten üstten bakışlarla hani. Hatta hurda da bu kökten gelir, yenmiş anlamında. Eşyayı hor kullanırsan hurda oluyor, peki insan kendini hor kullanırsa ne oluyor?

Bir “hor”dan daha bahsedeyim sizlere. “Ah pek hora geçti evladım.” derler, yüreği yanmış büyükler su içince. Hora geçmek deyimi birine yardım edildiğinde kullanılır. Bu hor, bizim deminki hor değil. Horondaki hor değil, o Yunancadan geliyor. Horlamaktaki hor değil, o ses yansıması olarak geçiyor. Aradım, taradım bu horun kökünü bulamadım. Kökü bilinmiyor, diye not düşülmüş. Ama çok diri bir kullanım, bu kullanım hâlâ yazılı ve sözlü olarak Türkiye Türkçesinde. Kim bilir hangi okumanın seyrinde kenardan bir ışık olup yanacak gözlerimizde buradayım diye. Gözlerin arasın, aklında dursun dediğimiz bir kelime daha atmışken zihnimize; bir köy ziyareti, bir büyük muhabbeti arasında çözeriz belki bu işi.

Hora geçecek nice işleriniz olsun da gözleriniz hor bakacak kadar hurda olmasın öyleyse, evelallah.