p style="margin-right: 0px; margin-bottom: 18px; margin-left: 0px; line-height: 20px; padding: 0px 20px;">Oku! İkinci tekil şahıs emir kipi. Kişi kendisine emredemeyeceğine göre, bir başkası tarafından kendisine emrediliyor: Oku! Emreden kim?
Kişi okumayı öğrendikten sonra okuma eylemi bir ivme kazanarak büyümeye başlar, tıpkı dağın tepesinden yuvarlanan minik bir kartopu gibi... Yuvarlandıkça büyür ve dağın eteklerine varıncaya kadar büyük bir yığın hâline gelir. Bu süreç daha az kişiye haz ve zevk verir, daha çok kişi için sıkıntılı bir süreçtir. Ebeveynler, öğretmenler, hocalar, sosyal çevreler kendi okuma biçimlerini (hem dünyayı okumak hem de bir metni okumak anlamında) dayatırlar. Bu dayatma, dünyaya henüz açılacak olan biri için gereklidir. Belki bu gereklilik tartışma konusu edilebilir ancak “dış dünya” ile kendi başına, kendisi olarak karşılaşacak olan kişinin bilgi ve tecrübe eksikliğine destek olmak, “kendisini kurma/var etme” zorunluluğuna katkı sağlamak için gereklidir. Liseyi ve belki de üniversiteyi bitirene kadarki okuma süreci zorunluluklar evrenidir. Bu aşamadan sonra kişi okumaya devam ederse artık oku emrini veren/verecek olan, kişinin kendi anlam dünyasıdır. Hem emri verecek hem de uygulayacaktır. Zira başka birinin vereceği oku emri artık işe yaramayabilir. Tecrübe de okumanın motor gücü olarak işlev görecektir. Dolayısıyla okuma işini sıkıntılı bulanlar ayrışmış, devam edenler için okuma haz ve zevki artık kişiselleşmiştir.
Okumak fiilini diğer fiillerden ayıran önemli bir özellik var. Diğer birçok fiilde eylemi yapan ve eylemden etkilenen farklıdır, ancak okumak fiilinde eylemi yapan da eylemden etkilenen de aynı kişidir, yani kişinin kendisi. Şu hâlde okuma istek ve arzusu kişinin kendinden kaynaklandığı gibi okuma fiilinin sonuçlarından etkilenen de kişinin kendisidir. Nitelikli bir haz ve kısır olmayan bir zevkle devam edebilmenin yolu açılmıştır. Burada hazzı nitelikli kılan şey, kişinin kendi arayışıdır; (okumaktan) aldığı hazzı verimli kılacak olan da arayışının sonuçlarından mahsuller devşirmesidir ve bir sonraki haz için bu mahsulleri aracı kılması, kullanmasıdır. Bunun en güzel örneklerinden biri Necip Fazıl’dır, yaramazlıklarına çare olsun diye okumaya sevk ve teşvik edilir, okuma süreci onu zapturapt altına alır ve aynı zamanda büyük bir şair, düşünce ve eylem adamının doğuşunu sağlar.
Her fiil etkendir ve gizli bir edilgenlik barındırır. Yani fail aynı zamanda münfaildir. Kişi bir şeyi icra ederken başka bir şeye de maruz kalır. Bunun tersi de doğrudur, her edilgenlik gizli bir etkenlik barındırır. Buna, Herman Melville’nin “Kâtip Bartleby” öyküsü çok iyi bir örnektir. “Kâtip Bartleby”, kendisinden bir şey yapması istenildiğinde “yapmamayı yeğlerim” diye cevap verir ve giderek kendisinden istenilen her talebi reddeder ve nihai olarak yemek yemeyi de reddederek ölür. Onun bu reddederek ulaştığı eylemsizlik, etrafındakilerin elini kolunu bağlar ve Bartleby’yi son derece etkin bir hâle getirir. İster etken ister edilgen olsun her fiilin sonuçlarından etkileniriz. Şu hâlde okuma, o esnada diğer tüm fiillerin ihmal edilmesi nedeniyle edilgen, okunanlardan elde edilenler nedeniyle (ve bunların hayata etkisi nedeniyle) son derece etkendir.
Peki, okunacak olan nedir? İnanç ve kültür kaynaklarımız bize Allah’ın ayetlerinin her yerde bulunduğunu söyler ancak yazının sınırları bakımından diğer okunacakları ihmal ederek sadece kitap okuma üzerinden devam edelim. Bilindiği gibi “oku” emri “söyle” anlamını da içerir. O hâlde kişi bir şeyi okuyacak ya da söyleyecektir. O zaman soru şu şekle evrilecek: Okunacak ya da söylenecek olan nedir? Okuyabilmek ya da söyleyebilmek için elinizde (aklınızda, zihninizde) bir “şey” olması gerekir. Bu yüzden okumak ya da söylemek ardışık bir eylemdir ve bir “öncelik/sonralık” gerektirir. Öncelik ilim ve irfan kaynaklı bilgidir. Bilgi, siz onu edindiğiniz/öğrendiğiniz anda sizin için var olur ve sizi değiştirip dönüştürür. Bilgiyi elde ettikçe haz; sonuçlarını gördükçe zevk artar. Böylece kişi yaşadıklarını, deneyimlerini paylaşma arzusu duyar çünkü bu etkileşimden diğerlerinin de yararlanmasını ister.
Okunmak fiilindeki –n eki karşılıklılık ifade eder. Yani hem okuyanı hem de okunanı işaret eder. Okunacak olan okuyacak olanı çağırır. Okuyacak olan da okunacak olanı arar. Çağırma ve aramadaki kesişme, seçme-seçilme barındırır. Gelişigüzelmiş gibi gözükse de tesadüfilik içermez. Okunacak olan, okuyacak olanı seçmiştir. Aynı şekilde söylenecek olan da söyleyecek olanı seçer.
Bu seçme, karşılıklı anlam üretmenin de zorunlu unsurudur. Çünkü kişi okuyacağı metni anlayacak, aynı zamanda metin de kişiyi deşifre/tefsir edecektir, ondaki potansiyelin açığa çıkmasını sağlayacaktır. Okuma fiilinin metafiziği de tam burada cereyan eder. Okuyucunun derinliklerinde gömülü olan duygu ve düşünceler, okunan metindeki açığa çıkmak için çırpınan anlama tutunarak (tutunmak kelimesindeki –n eki de aynı işlevi yüklenir, yani kendisine tutunacak olanı tutma eğilimi gösterir) o anlamla birlikte açığa çıkacaktır. Bunun sebebi etkileşimdir ve etkileşimden hiç kimse kaçınamaz. Okumanın metafiziği, henüz hiçbir yerde bulunmayan ama okudukça var olacak anlamın tezahür etme, ortaya çıkma alanıdır.
Kişi her kitabı okuyamayacağına göre, nitelikli okuma hazzının ilk unsuru ilgi alanını bilmektir. Çünkü bu, okurun “boyun eğeceği” (yani okumak için eline alacağı kitaba boynunu eğeceği) kitabı bilmesidir. Kelam ilminin âlimlerinden Eş’ari’nin kendi sorup kendi cevapladığı bir hikâye için şu şeklide bir vasıflandırma yapılmıştır: Doğru olmayabilir ama çok iyi düşünülmüş. Görüleceği üzere okurun, yazara boyun eğme sebebi, (anlatılan şey gerçek olmasa bile) metnin çok iyi düşünülmüş olmasıdır. Çok iyi düşünülmüş bile olsa metin, okuyucu tarafından okunup anlamlandırılınca tamamlanmış olur. Şu hâlde ilgi alanına giren bir metni okuyucu okuyarak tamamlar ve o metni bir sonraki aşamaya, hem kendi düşünme serüvenine hem de pratiğine ekleyerek, taşımış olur.
Okumak fiili en geniş anlamıyla okunacak olan her şeyi kapsar. Böylelikle okuma gayreti dış dünyamızı anlamayı sağlarken iç dünyamızı da bilinir kılacaktır.
Kendi kendisine oku diyen ve okuma fiilinin sonuçlarından etkilenen kişinin motor gücü ilgidir. Zira herkes her şeyi aynı şekilde okumayacaktır. Kalpleri ve aklı çeşitlendiren güçtür ilgi. Bir şeye ilgi duymak başlangıç için gereklidir. İlgi, kişiyi ilgilendiği şeye yöneltirken ilgilendiği şeyden aldığı haz ona güç verecek ve onda daha fazla istek ve arzu uyandıracaktır. Ta ki onun bütün yönleri bilinene kadar.
Okuma fiilinin vazgeçilmez iki ayağını sabır ve sebat oluştururken iki elini de basiret ve feraset oluşturur. Böylece okuma eyleminin sürekliliği, kişinin hayat serüvenini “okunacak/söylenecek” bir hikâyeye dönüştürecektir. Tüm tarihsel kişiliklerin hayat serüvenleri okunması gereken bir hikâyedir.