Söylene Söylene Değişmiş

Yolu nasıl bilirsiniz? Yolda olmayı sever misiniz? Yoksa hemen varılacak menzile varmak mı dilersiniz? Hayır, yol güzellemesi yapmak değil niyetim. Zaten çoğu edebî eser bunun hakkını epeyce verdi. Sözü açma niyetim, kökeni yoldan geçecek kelimeleri ağırlayacağımızdandır. Kapıda bekletmeyelim, yoldan geldiler. Gümrah ve rahvan, hoş geldiniz.

Farsça “gümrah”, yoldan sapmış, dağınık sözcüğünden alıntı. Farsça kayıp anlamındaki “gum” ve “yol” anlamındaki “rah” sözcüklerinin birleşimi. Baktığımızda kelime günümüzde kullandığımız bol, gür anlamını hiç karşılamıyor. Ama bu kullanımı, araştırmacılara göre Osmanlı Türkçesinin geç dönemlerinde kullanılan uzun ve dağınık saç fikrinden türemiş olmalı.

Osmanlı şair ve yazarlarının kimilerinin kelimeyi ilk bahsettiğimiz anlamında kullandığını görüyoruz. Abdülhak Hamit, zulmetler içinde “berg-i gümrah” derken yoldan çıkmış anlamını kullanmıştır. Yine Nesimi’nin tokat gibi dizesinde de bu anlamda kullanıldığını görüyoruz: “Yoldaşın gümrah oluptur bindiği şeytan atı.” İnsan biraz da ürkmüyor değil. Herhâlde kelime de bu anlamına dayanamadı sonradan ve yüksek sesle bağırdı: Bir dakika, ben aslında gür demek de olabilirim! Ahmet Muhip Dıranas’ın, “Fışkırdı bir pınar gibi dünya yüzüne / Işıltılar güzellik güzellik üstüne / Bütün yaşamı saracak gibi gümrahtı” dizelerinde boy gösterdiği gibi gür ve bol anlamını haiz. Bir İsmet Özel dizesinden de gür bir şekilde bağırmış kelime: “Sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu.”

Çalışmalara göre en eski örneğine anonim bir Tezkiret’ül-Evliya tercümesinde rastlıyoruz (1341): “Çün gönülden korku gide gümrâh olalar.” Yine Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani’sinde (1876) gümrah; bol, gür, mebzûl, bî-pâyân şeklinde açıklanmış. Bu kullanımlar, kelimenin günümüzde sık tercih edilen anlamıyla uyumlu.

Gümrah çayırlarda dolaşan rahvan atları düşleyin. Düşünüzü yarıda kesmeyin ama bir taraftan da yeni kelimemizin kökenine dikkat kesilin. Rahvan ve gümrahı besleyen kök aynı. Rahvan da tıpkı gümrah gibi Farsça “rah” yani yol sözcüğünden türeme. Kelime, “rahvar” hızlı giden at anlamındaki Farsça sözcükten alıntı. Sondaki “var” eki, sahip, “-lı, -li” görevinde. Bir araya gelince “yolun sahibi” gibi bir anlama geliyor ki herhâlde atlar, yollara sahip olabilecek en güzel varlıklar.

Aslında kelimenin aslı rahvar. Günümüzde kullandığımız hâline gelmesi hususu çok da aydınlatılmış değil. Akan, giden anlamındaki revan kelimesinden etkilenilmiş olabileceği ihtimaller arasında.

Rahvan, biniciyi sarsmayan at yürüyüşü. Gümrah, gür, bol. Birbirini bir şekilde çağıran bu iki kelimenin bizi yakaladığı bu durak güzel. Buralara sinen iki kelime. İnsan, mutlaka mekânda yaşar. Ama sadece mekânla mı yaşar? Yoksa onu mümbit ve bereketli kılan gümrahlıklarla ve üstünde sekip duran rahvan atlarla mekân, asıl hüviyetine mi kavuşur? Soru bizden. Cevabı, sorunun üstüne düşünenden. Vesselam.