Yıkanmış Bir Sözcüğe Rüzgâr Olabilir Misin?
Arınmaya ve temizlenmeye dilimizden başlamalıyız çünkü. Söyleyeceklerimiz, nerede durduğumuzu belirler. Yaptıklarımız kadar yapamadıklarımızdan, söylediklerimiz kadar söyleyemediklerimizden de sorumluyuz. İçimizdeki nehirlerin kaynağına gitmekten başka çare yok! Suların sesi bir çağrıdır arınmak isteyen kimselere; şırıl şırıl… Tıpkı bir basamaktan aşağı iniyor gibi semavi bir nidaya doğru yükselmek için bir temizlenme çağrısıdır bu ses. Çağıltılar senin de kulağına geliyor olmalı. Sen de müziğin içsel bir ahenkle yapıldığının farkındasın umarım. Kulağını kendine ver; iç sesini duyabilirsen sonrası kolay. Nehir senin ilahi yaratılışının içinde. Mevlana dili, gönül denizinin sahiline benzetmişti, hatırlıyorsun değil mi? “Denizde ne varsa sahile o vurur!”
Olağanüstü durumlarda herkes sözlerine çeki düzen verir. İyi bir hayat, güzel sözlerin şerh edilmesidir, bunu bilir herkes. Cümlelerinden anlamlı bir bütün oluşturmak için sözlerini, içindeki ilahi sularda yıkar insan. Bu dönüşüme sen de bir katkı sunmalısın. Dirilişin alfabesinde senin de harflerin olsun istiyorsan, en azından yıkanmış sözcüklere rüzgâr olmalısın.
Kırılmış Bir Kalbe Gül Olabilir Misin?
Hüzünden bahsetmiyorum, çünkü Peygamberimiz “Allah hüzünlü kalbi sever.” der. Güzelliklere açılan kapılardan biridir hüzün. Fakat her insanın taşımakta zorlanacağı yükleri olur. İnsanın kalbi, hayatın yokuşlarında kırılır bazen. Ağaçları sevmeyi, çiçeklere dokunmayı, yıldızları seyretmeyi ve insanlarla konuşmayı unutur. İçinde tenha bir boşluk, bir anlamsızlık değirmeni, kendini öğütür de öğütür. İşte o zaman yaşamanın lezzeti acılı bir aşa döner. Yaşamak kanayan bir yara olur. Eksilerle toplanmış mahşerin provasıdır bazen yaşamak. Dikenlerinden damlayan kanın renginde bir gül saklı. Bu sırrın ancak konuşarak, paylaşarak, başkasına ışık olarak hayat bulacağını öğrendiğimiz sabahlar, güneş daha çok ısıtacak soğuk dünyamızı. Gözyaşları işte o zaman kırkikindi yağmurlarına dönüşecek. Rahmet ve merhametin tohumları, filizlenecek toprağı senin ve kardeşinin gönlünde bulacak. Kapısında bahar olduklarının gönlü senin evin olacak o vakit.
Gül bir imgedir sevgili dost. Gülersen, gül olursun bir kalbe.
Evi Yıkılana Yuva Olabilir Misin?
Gölgelik ol ama gölge etme! İnceliğinden soyunmuş bir iyilik, kırılmış bir kalbi daha çok yaralar çünkü. Acısını duymadığın kimseyi gönlünde misafir edemezsin. Bundan dolayı evsizlere önce kalbinde bir yuva inşa et. Hem soğuktan ve yağmurdan koru onu hem de yıldızlarını kapatmayan bir çatı ol ona. İnsan ufuklara baktıkça, geceleyin yıldızları seyrettikçe ferahlar. Rahman olanın sonsuzluğunu yansıtan göğe baka baka eritir içindeki elemleri. Evi yıkılan kardeşin kendini sende bulsun ama sana mahkûm olmasın. Kardeşinin özgürlüğünü tutsaklığa çevirme. Rabbin seni seçtiyse iyilik yapman için, kibrin kirlerinden arındır nefsini. Sen bir aracısın sadece. Evini kaybetmiş kimse için geceler yorgundur, gündüzler telaşlı. Ev olamazsan kapı ol; hayatın renkleriyle buluşmasına imkân aralayan kadim bir kapı…
Susmuş Bir Dile Söz Olabilir Misin?
Bir gevezelik değil kastettiğim, sadece sessizliği büyütmek… Çünkü anlam her zaman sözcüklere sığmaz. Kulaklar duyamaz ince sözlerin manasını. Derin acılar dilsizdir derler. Sohbet etmek konuşmak değildir her zaman. Telaşlı kelimeler bir tren katarı gibi dizilmişse dilimize, bir bakmak gerekir ne taşıyor dudaklarımızdan başkasının kulaklarına. Konuştukça yük mü oluyoruz, yükünü mü alıyoruz yoksa? İçli sözler, içli bir kalpte eğleşir ancak. Kalbini kardeşine ver, kalbinle duy onun sesini. Dedikodulara sağırlaş, bağırtıları duyma. Dilsiz kalmış acılara kulak ver sadece. Felaketin kapısını çaldığı kimselere ses ver, kendi karanlığında susana dil ol. Çünkü senin ellerinden damlayan dua, kardeşinin acısına şifa olur.
Yalnız Bir Kimseye Biz Olabilir Misin?
Sınavın zorluğu karşısında insan bazen sorar “Neden ben?” diye. Hayatın sert dalgalarıyla boğuşurken yakınlarını kaybetmiş kimselere akıl verme sakın, gönlünü ver. Bu dünyada herkesin anlaşılmaya ihtiyacı var. Ümitsizlik, sahilde yüzeni kendi girdabına sürükleyerek boğan bir akıntıdır. Bu dalgayı engelleyemezsin belki ama denizin açıklarında sığınılacak bir ada olabilirsin. Yalnızlığa sen şifa olabilirsin, daralmışlığı senin ilgin genişletebilir ancak. Bu hoyrat akış, senin duruşunla incelebilir. Bir dostun yüreğinden gülüşler toplamadıysan, neye yarar duvarlarda çınlayan kahkahaların. Senin yağmurlarınla sönecek yangınlar var.
Özünden verdikçe sen, özün de gürleşir. Mütevazilik elbiseni çıkarma üstünden ama kendini küçük de görme. İlahi Hakikat’in gölgesi sensin çünkü. Bugün çiçekli bir bahçe olmak varken, neden ıssız bir vaha olasın? Paylaşmak, önümüze serilmiş bir gök sofrasıdır. Bu sofrada en çok ekmeğini bölen doyar. Bir gönül doygunluğuna hasrettir insan.
Varlığını anlamlandıran bir sebep olmalı. Unutma! Acılı bir kalbe dokunduğun kadar varsın.