Yapay Zekâ Botları Gelecekte Tek Dostumuz Mu Olacak?

Teknolojinin görünümleri dönüşürken, yıllardır hayatımızda olan şeylerin varlıklarını unutmak sıradan bir hâl alıyor. Çünkü hızı ve görsel şovu arkasına alan yeni nesil dijital teknolojiler, bu sayede sürekli kendisini ilk olarak önde tutmayı, varoluşunu anlamlı ve biricik kılmayı bu unutturma yeteneklerine borçlu olarak anlamlı bir varlık alanı kazanıyor. Hâl böyle olunca da zaten hayatımızda olan birçok uygulama bir anda kendisini teknoloji tarihinin büyük bir kırılması olarak tanıtmakta; insanlar teknolojinin geldiği noktayı şaşkınlıkla izlemekte ve teknoloji spekülasyonu üzerinden milyonlar, büyük bir korku/kaygı ikliminde zamanı da kaçırmama heyecanıyla bu yeni teknolojilere dört kolla sarılma ihtiyacı hissetmektedir.

Bir dönemin yaygın iletişim araçlarından bir tanesi olan Microsoft Windows Messenger, günümüzdeki çoğu sohbet uygulamasından farklı olmadığı ve hatta günümüzdeki birçok uygulamaya göre zamanının çok ilerisinde çözümler sunduğu hâlde bugün, onunla ilgili eski ve günümüz araçlarının çok gerisinde kaldığı gibi bir algıya sahibiz. Bugün hayatımıza yenice girdiği söylenen yapay zekâ botlarının ilk ve başarılı da diyebileceğimiz örneklerini içinde barındıran Microsft Messenger, aslında OpenAI tarafından tanıtılan ChatGPT uygulamasına benzer bir uygulamayla uzun bir zaman hayatımızda yer almıştı. Microsoft Messenger’ın içerisinde yer alan “Encarta” isimli yapay zekâ botu, ona sorduğunuz sorulara cevap veriyor, sizinle sohbet ediyor ve hatta yabancı dil öğrenme konusunda sizlere yardımcı oluyordu. Sistem bir süre sonra kendisini o kadar geliştirmişti ki İngilizce olarak başlayan serüvenine farklı dilleri eklemiş, hatta Türkçe soruları anlayacak ve sorulara Türkçe cevaplar da verecek boyuta gelmişti.

Meselenin bu boyutuna baktığımızda, aslında süreç olarak hayatımızda uzun süredir var olan teknolojinin ilerleme hızı da insanlığın ilerleme hızına benzer şekilde belli bir düzeyde gerçekleşiyor. Ama hikâyenin sadece tek bir parçasına baktığımızda, çok hızlı gözüken ilerleme, süreci göz önüne aldığımızda pek de hızlı gerçekleşmiyor.

Son ayların popüler konularından bir tanesi olan, şimdiden sınavların, mülakatların, Google gibi arama araçlarının anlamsızlaştığına inanmamıza sebep olan ChatGPT robotu da aslında, yukarıda da dediğim gibi yeni bir gelişme değil. Onlarca yıldır bir şekilde hayatımızda olan yapay zekâ botlarından bir tanesi. Onun diğerlerinden ayrılan tarafı elbette işlediği ve sahip olduğu veri havuzunun çok geniş olması. Bu sayede, özellikle hakkında fazlaca veri bulunan, doğru bir şekilde ifade edilen her şeye tatmin edici cevaplar verebiliyor. Dünyada çeşitli kurumların sınavlarının başarılı şekilde geçmesinin sebeplerinden bir tanesi de bu. Çünkü hem hakkında fazlaca veri olan konular hakkında oluşturulan hem de oluşturulurken ciddi bir sınırlama içeren sorular, yapay zekâ sistemlerinin en başarılı sonuçları verdiği alanlar olarak öne çıkıyor.

ChatGPT ile tartışmaya başladığımız konulardan bir diğeri de yapay zekâların özellikle dil modelleri noktasında ileri bir noktaya geldiği ve bu noktadan itibaren hayatın çok başka bir boyuta gideceği tartışması. Birçok insanın yaptığı ya da kendini inandırdığı şekliyle ChatGPT öyküler yazıyor, sanat eserleri üretiyor ve bununla birlikte bizlerin de sohbet edebileceği bir dost hâline geliyor. Kurmaca evrenlerde de daha önce tartışılan ve birçok hikâyeye konu olan bu durumu düşündüğümüzde aklımıza ilk olarak Spike Jonze’nin yönettiği, Joaquin Phoenix’in başrolünde yer aldığı “Her” filmi geliyor.

Filmde; bir şirkette çalışan ve artık hayatımızdan çıkan ve nostaljik bir değere bürünen mektuplar yazan ana karakterin yalnızlıkla boğuşurken Samantha adında bir yapay zekâ botuyla tanışması ve onunla kurduğu ilişki anlatılırken, bir yandan da yapay zekâların duygusal zekâya sahip olduğu bir kurmaca gerçeklik inşa edilmekte. Bu gerçeklik içerisinde dostluk, birliktelik, yalnızlık kavramlarını anlamaya ve anlatmaya çalışan filmin finalinde, yapay zekânın makine öğrenmesi ile kendisini geliştirdiği ve aslında herkese aynı seviyede bir yakınlığa sahip olduğunu görürüz.

Duygusal zekâya sahip ve ChatGPT’nin sesli asistan özelliği eklenmiş bir asistan olan Samantha yapay zekâsı, kurmaca evrende başarılı bir şekilde işleyen ve tökezlemeyen bir ilerleme gösteriyor. Ancak ChatGPT ve benzeri yapılar, yaratıcılık noktasında sürekli tökezleyen bir yapıya sahipler. Çünkü yaratıcılık, öngörülebilirliğin ötesinde bir yapı üzerinden yükselir. Yapay zekâ sistemleri, sahip oldukları veri setleri ölçüsünde bir alanda başarılı sonuçlar vermek üzere tasarlanmış yapılar olarak karşımıza çıkar. Yaratıcılıksa küçük bir boşluğun içerisinde anlam inşa edebilme becerisidir. Ancak yapay zekâlar, şu an ve aslında uzun bir süre, bunu yapma yetisini kazanamayacak yapılar olarak karşımıza çıkıyor.