BİR
İNSAN
Aydın Karakimseli ile belki de herkes gibi ben de “Emanet” videosuyla tanıştım. Günlerce kendime gelememiştim anlatılan hikâyenin büyüklüğünden. “Kimde ne var bilemezsin”in tarifi gibiydi anlatılan hikâyedeki özne… Büyük anlatıların artık hayatımızdan çekildiği söylenir durur. Benim için büyük bir anlatı ve büyük bir inşa kanalı açmıştı “Emanet”teki hikâye… Ve Dursun Çiçek’in rahmetli Aydın Karakimseli özelinde, Anadolu insanı hakkındaki şu sözlerini burada zikretmem gerek… “Anadolu’nun en ücra ve izbe köşelerinde o kadar çok insan var ki. Bunların çoğunun bilinçli sessizliği onları yokmuş gibi gösteriyor. Oysaki asıl yok olan; bir imaj, görüntü, teşhir ve tüketim ekseninde sahnede olanlar…” Aydın Karakimseli, işte tüm bu olup bitenlere bir itiraz bıraktı belki de… Büyük hikâyeler mi? Hep yanı başımızda…
BİR
FİLM
48 yaşında, başarılı bir İngiliz edebiyatı hocası olan Vivian Bearing’in kanser olduğunu öğrenmesi ile başlıyor filmdeki hikâye. Bu haberle, binlerce farklı insanın tepkisine, aynı yüz ifadesine bürünmesine Vivian’la beraber bir kez daha tanık oluyoruz. Hikâyenin aslını, öncesini, Vivian’ın kim olduğunu anlayamadan bir kabul edişi görüyoruz. İnsan kendiyle karşılaşmadan önce; çok uzaklarda dönüp de ardına bakınca, o kendinden uzaklaştığı yabancıya özlem duyuyor en çok. Bu sanırım doldurulmayacak bir boşluk. O nedenle o boşluğu dolduracak her ne varsa, artık o andaki dünyanın çok uzağına düşüyor. Ama nihayetinde ölüm de bir kendimizle karşılaşma biçimi. O hâlde Wit, bize ne anlatıyor? Cevap aramaya başlayanlar için sorular filmde…
BİR
KİTAP
Hermann Hesse’nin tüm eserlerinin içindeki metinlerin derlemesi olan bu kitabı Hüseyin Akın’ın elinde görmüştüm ilk. Üsküdar’da bir kafede otururken hiç düşünmeden tuttu ve hediye etti bana o an. Hesse, kitaplarını okudukça hayranlığımın arttığı bir yazar. Örneğin Siddhartha’sı belki de en başa yazılabilir bu manada. Ama kurmacanın yetmediği anlar hep var. Bu anlarda en içkin taraflarımıza yöneliyoruz. Ağaçlar da onlardan biri. Deneme ve şiirin bir aradalığı, uğuldayan rüzgârların dalları kıpırdatması gibi. “Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için.” Böyle başlıyor kitap. Ne büyük duyuş… Gerisini anlatmaya gerek yok belki de…