Başka Türlüsü Olmayan

“Çocukluğuna geri dön, gel, öksür. Çocukluğuna geri dön. Gel. Öksür.” Orhan’ın her gün o fotoğrafa karşı söylediği.

sekiz kırkın sabahı

Radyosu omuzunda. Kulağı radyoya dayalı. Orhan yürüyor, büfenin önünde dikiliyor, cebini karıştırıp birkaç bozukluk çıkarıyor, gazetesini alıp uzaklaşıyor. Uzağa, yani evine gidiyor. Orta sehpayı önüne alıyor. Gazetenin sayfalarını bir bir çeviriyor. Bir. İki. Üç. Dört. Beş... Sürmanşet ve manşetlerde işine yarayacak bir harf var mı diye göz gezdiriyor. Var. İlk sayfaya dönüyor, işine yarayacak harfleri makasla kesip alıyor. Tasnif ediyor. Sayfalarda aradığı sayı varsa onları da kesip alıyor. Onları da tasnif. Gazete kenarda. Harfler ve sayılar masada. Televizyonu açıyor. Ekranda gördüğü malum harf ve sayıları çekip alamayışına öfkeleniyor. Sanki bilmiyorum, ekrandaki harfleri, sayıları alamayacağımı, diye söylenip kapatıyor televizyonu. Gazete ve afişlerle yetinmesi gerektiğini düşünüyor, onlarla yetinmesi gerektiğini biliyor da.

Her şeye sebep olan o gün hatırına geliyor. Sebep demek doğru mu, diye düşünüyor. Düşünüyor.

kuşluk ertesi

Cebindekileri yoklayıp evden çıkıyor. Radyosu her zamanki gibi. Omzunda. O türkü çalıyor. Kimsenin ne olduğunu bilmediği, işitmediği o türkü. Geçen zamanı bir elbise gibi giyen yolda ilerliyor, zamanın üstüne bastığının farkında olmadan. Reklam panolarını hızlıca geçiyor, gözlerini kaçırıyor panolardan. Diğer eli cebinde. Küçük hapların varlığıyla huzur bulduğunu hissediyor. Bastığı yerler daha sağlam. Bir ecza deposunda son buluyor yolu. Son tüketim tarihi geçmiş ilaçlar için ayrılan bölüme giriyor. Her zamanki gibi. Her zaman girdiği yerden. Etrafı kolaçan edip ilaçları karıştırıyor. İlaçları buluyor. Sesler geliyor uzaktan. Aceleyle ceplerine dolduruveriyor ilaçları. Annesi sesleniyor ona, sanki onun sesini duyuyor: Utanmıyor musun oğlum? Yutkunuyor. Derin bir nefes çekip hızlı hızlı kafasını sağa sola sallıyor. Duyuyor muyum bu sesi gerçekten, diye yokluyor kendini. Tekrar yutkunuyor. Emin değil. Telaşla ayrılıyor depodan. Geldiği gibi. Acil çıkış kapısından.

radyoda çalan türkü

Aylardan Ekim, yıllardan seksen altı. Ayın son çarşambası. Kırmızı gelinliğiyle bir döşek odada güneş gibi parlıyor. Pencerenin önünde duran radyodan alçak ses yükseliyor, odanın döşemelerine sızıyor. Arada cızırtı. Orhan’ı kuru bir öksürük yerinden kaldırıyor. Annesinin gözlerine bakıyor. Okuyor gözlerini. Öksürüyor annesi. Telaş. İlaç kutusunu yokluyor. Öksürüyor annesi. Elleri titriyor Orhan’ın. Yok. Öksürüyor annesi. Yere düşürüyor kutuyu. Alayım derken düşürüyor. Daha kuru öksürüyor annesi. Telaş. Alıp bakıyor, çöp olmuşlar. Öksürüyor annesi. Tek tek yokluyor, tek bir hap bile kalmamış. Telaş. Yutkunma. Azalıyor öksürük. Daha da azalıyor. Kalmıyor azalmaya yetecek nefes. Kesiliyor. Türkü sürüyor.

gece

Sokaklar sakin. Sabah bakmaya cesaret edemediği reklam panolarına gidiyor. Etrafı kolaçan ediyor. Afişlerin önünde duruyor, eli belinde. Şöyle bir bakıyor panoyu boydan boya kaplayan afişlere. Göğsü sıkışıyor. Eli belinden göğsünün soluna gidiyor. Omuzunu sıvazlıyor, koluna iniyor. Bu harf ve sayıları halletmeliyim, düşüncesi onu harekete geçiriyor. Sol tarafını görmezden geliyor. Eve gidiyor. Cebindeki hapları, onlar için ayırdığı kutuya koyuyor. Portmantodan çakıyı alıp çıkıyor. Radyosu omuzunda.

Reklam panolarının yanına dönüyor. İçinde zayıflayan bir acı, malum harfleri görmesiyle kendini hissettiriyor, hareketli bir şey gibi vücudunu kaplıyor. Radyoyu kenara bırakıyor. Nadiren geçen araçlar dışında onu rahatsız eden bir şey yok. Ayağını panonun kenarındaki çıkıntıya yerleştirip malum harfleri afişlerden bir bir kazıyor. Yoruldukça duruyor. Radyosunu omuzuna alıyor. Dinlenince geri bırakıyor, kazımaya devam ediyor. Türkü çalıyor.

Kazıdığı harfleri alıp eve dönüyor. Radyosu omuzunda.

Afişlerden kazıdığı parçaları sehpaya bırakıp uyumaya çalışıyor. O ses uyutmuyor onu. Tükenmek bilmiyor sözler. Birbirine çengellenip zincir oluşturmuşlar, ucu da geceye düğümlenmiş. Depoda yankılanan ses, uyumadan kâbus yaşatıyor Orhan’a. Bir sağa dönüyor bir sola. Orhan baş edemeyeceğini anlıyor. Bu sesten nasıl kurtulabilirim diyor. Bir yandan da sesin sahibi onu işitir mi diye korkarak sesli söylüyor bunları, içinden. Karanlıkta gözleri bir yere kitleniyor. O ses kanlı canlı bir kılığa girip dikiliyor karşısına. Öyle sanıyor. Yahut gerçekten görüyor. Görüyor muyum yoksa bunların tümü hayal mi, diyor kısık sesiyle. Yutkunuyor ki yutkunması yankılanıyor karanlıkta. O sesi tekrar işitiyor. Yankılanıyor. Yankılanıyor, yankılanıyor, yankılanıyor… Nasıl kurtulurum bu sesten, diyor tekrar. Tekrar tekrar tekrar o sesi odada görüyor. Utanmıyorum anne, diyor. Sesli. Görüntü bulanıklaşıyor ve hemen kayboluyor. Tüm bunlar oluyor muydu şu an, diye ekliyor ve içi biraz olsun rahatlıyor, sağında karar kılıp uykuya dalıyor.

cuma