Her Devrin Kendi Mesajını Yüklediği Bir Hikâye

“Rabbimiz bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster.”

(Kehf, 18/10)

Bir hikâye düşünün geçmişte başlayan fakat devri hiç geçmemiş olan. Ve dahi geleceğe mesajlar yollayan. Bu öyle bir hikâye ki her kitapta yeri yok ama bütün anlatılarda mevcut. Mitolojik söylemlerden kutsal metinlere, yerel anlatılardan fantastik eserlere kadar geniş bir yelpazeye yayılmış. Yönümüzü doğuya da batıya da çevirsek ona muhakkak rastlıyoruz. Her kulağa girmese de meraklısının her daim ilgisinde. Zamanı ve zemini yok. Tarihten çıkıp gelmesine rağmen son derece güncel; düne söylediği şeyleri bugüne hatta geleceğe de söyleyen. Her devrin kendi mesajını yüklediği bir hikâye.

Birkaç gencin hikâyesi bu. Kaynaklarda, yaşadıkları devrin yönetiminin putperest olduğu söylenir. Baskılar yapılır halka batıl inanç lehine. İşte bu eziyetler başlatır hikâyeyi. Zulme rıza göstermeyip dinlerinden dönmeyi reddeden sayılı birkaç kişi, baskılara boyun eğmez ve mağarada yaşamayı seçerler; imanlarına halel gelmesin diye. Çeşitli adlarla anılırlar. Meşhur olan ismiyle hikâyemizin adı, Yedi Uyurlar. Haklarında birçok anlatı, birçok kitap da vardır. Ama devirlerden ahir zaman gelince ilahi kelam konuşur artık. Ve anlatmaya başlar işin hakikatini Kur’an. “Mağara arkadaşları” kıssasından bahseder. Ashab-ı Kehf diye isimlendirir ve kıssa hakkındaki tüm söylemlere son noktayı koyar. Kur’an-ı Kerim’de kıssa, gençlerin yaşadıkları yerden ayrılıp bir mağaraya sığınmaları ile başlar. Bu gençlerin yanların da bir de köpekleri vardır. Yakarışları mağarayı çıkış yoluna çevirir. “Rabbimiz bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster.” (Kehf, 18/10) diye dua ederler. Mağaranın aydınlığında dualarına icabet edilir.

Kim olduklarını kaç kişi olduklarını bilmiyoruz. Takvimler ne zamanı gösteriyor haberimiz yok. Bu ayrıntılarla ilgilenmeye “karanlığa taş atmak” diyor, Kehf suresinde ilgili ayet. Hatta bu konularda tartışmak uygun bulunmaz belli ki maksat ayrıntılarda gizli değil. Zaman, mekân ve şahıslardan azade bir mesaj var besbelli.

Bakmasını bilen için kıssada çok şey var. İman için hicret var, mücadele var, vazgeçmeme var. Bu tavrı taltif ediyor ayetler ve “yürüyüşlerine Allah’ın katkıda bulunduğu” diye tanıtılıyorlar. Bir duruş ortaya koyacaksınız ve bunu Yaradan destekleyecek ve bitmedi; ayet olacak tavrınız…

Ashab-ı Kehf’ten bahsederken “haksızlığa karşı yüreklerini güçlendirdik” ifadeleri geçer ayette ve muteberlik belgesi gibi durur öylece.

Hakikatli duruşları tanıtıldıktan sonra mağaradaki durumlarına sıra gelir. Üç yüz artı dokuz yıl kalırlar mağarada. Uyurlar orada. Uyutulurlar hakikatin uyanık kalması adına. Güneşin ışıkları dahi mağarada yardımda. Gün doğarken başka batarken başka dokunuyor kayalara. O da olayın içinde; kâinat ayetleri devrede anlayacağımız.

Ve uyanırlar. Uyandırılırlar. Zaman değişmiş, hayli vakit geçmiş bir gün veya daha az uyudukları zannındalar. Ama “Kaldığımız müddeti Rabbimiz daha iyi bilir.” ihtiyatı da imanın yansımasıyla dillerinde.

İçlerinden biri gümüş para ile şehre erzak almaya gider. Kayıt düşülür erzak için “temiz olsun” diye. Hassasiyet nasıl da had safhada. Dikkat ve tedbir de elden bırakılmayacak gidilirken çünkü şehirde baskılar sürmekte. Ve kıssa sonrasına değinmeden burada biter. Ama mesajı tüm çağlara seslenmeye devam eder.