Kendimizi inşa edebilecek miyiz? Bu soru böyle bir inşanın gerekli olup olmadığını daha sonra da aslında bizim birileri tarafından inşa edildiğimizi sezdirir. Demek ki kendimizi inşa etmezsek birileri muhakkak bizi inşa eder ya da birileri tarafından inşa edildiğimiz için artık kendimizi inşa etmenin vakti gelmiş demektir. Bu sorgulamada iki temel soruyla karşılaşırız: İlki, “kendimiz” ne anlama gelir? İkincisi, “inşa etmek” ne demektir?
Normal şartlar altında ya hastanede doktorlar ve hemşireler kontrolünde ya da evde bir ebe vasıtasıyla doğarız. Dünyaya gelişimize babamız, annemiz, doktorlar, hemşireler, ebeler eşlik eder. Hastanenin verdiği doğum belgesiyle de nüfusa kaydımız yapılır. Anne-babamız ait olduğumuz çevreyi; doktor, hemşire, ebe de bir kurumu (nüfus kaydıyla birlikte diğer tüm kurumları) temsil eder. Böylelikle biz, işleyen bir mekanizmanın içine doğarız ve doğar doğmaz tanımlanmış bir boşluğa yerleşiriz. Hiç kimsenin bizden haberi yokken, bizimle ilgili herhangi bir beklentisi yokken gelişimizle birlikte (anne-babamızın elindeki doğum belgesiyle) bir boşluk tanımlanır ve tanımlanan boşluğa belirli bir bilgi ve beklentiyle yerleştiriliriz.
Legolardan yapılmış bir şehir düşünün. Legonun bütün parçaları kullanılarak inşa edilmiş bir şehir. Bütün parçalar birbirine geçecek, tutunacak şekilde uyumlu. Söz konusu şehir için gerekli bütün parçalar var ve bir de kullanma (inşa etme) kılavuzu var. Siz sadece parçaların nereye yerleştirileceğini, hangi parçanın diğer parçayla birleşeceğini hem parçalara hem de kılavuza bakarak tespit edecek ve kendinize göre bir sıralamayla şehri kuracaksınız. Parçaların şekli ve kılavuzun varlığı, bu şehrin daha önceden yapıldığını gösterir. (Bu aynı zamanda şehrin bir inanca, felsefeye, hukuka, edebiyata vb. yaslandığı anlamına gelir.) Yani siz, yapılıp bozulan bir şehri tekrar yapacaksınız. Bir şehirde olması gereken ne varsa hepsi düşünülmüş yani valilik binası, emniyet müdürlüğü binası, hastane, itfaiye, nüfus müdürlüğü, okul, evler, yollar, insan figürleri vb. Şehri kurdunuz ve hiçbir parça açıkta kalmadı. Bütün parçaları kullandınız. Fakat legoyu satın aldığınız dükkândan sizi aradılar ve legoyu üreten şirketin bir parça daha ürettiğini, gelip onu almanız ve kurduğunuz şehre ilave etmeniz gerektiğini söylediler. Hiçbir eksik parça yokken şimdi bu yeni parçayı alıp nereye yerleştireceksiniz? Gidip parçayı aldınız ve kurduğunuz şehre hayranlıkla bakarken, elinizdeki o parçayı ne yapacağınızı bilmiyorken, şehrin esnemeye ve o parça için yer açmaya başladığını şaşırarak gördünüz. Mesela evlerden biri duvarını öyle etkileyici bir biçimde esnetti ki tam elinizdeki parçanın uyabileceği bir gedik oluşturdu. Siz de yine şaşkınlıkla elinizdeki parçayı o gediğe yerleştirdiniz. Hem evin hem de şehrin bütünlüğünde hiçbir şey değişmedi.
Bu parça gelene kadar tanımlanmış (varlığı ya da yokluğu üzerine konuşulamayan) bir boşluk yoktu. Ancak parça geldiği anda varlıklardan, olgulardan, algılardan, düşüncelerden, kurumlardan oluşan bu lego şehir, bütünüyle esneyerek bir evde o parçaya uygun bir yer açıyor ve siz parçayı yerleştiriyorsunuz. Bu yerleşmeyle birlikte evin herhangi bir yerinde (dolayısıyla şehirde de) düzensizlik, dengesizlik ya da deformasyon oluşmuyor. Çok fazla parça gelmesi durumunda da legonun alanı (şehrin bütünlüğüne uygun olarak) genişliyor ve yeni evler, kurumlar vb. inşa edilebiliyor ama bu durumu şimdilik ihmal edelim.
Öncelikle, gelen parçanın diğer parçalarla aynı fiziksel özelliklere sahip olduğu hemen anlaşılıyor. Çünkü yerleştirilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir. İkinci olarak, parça kendisi gibi olanlar tarafından meydana getirilmiş bir yapının içine geliyor. Bu da çok önemli çünkü diğer parçalar gelen parçayı yadırgamadığı gibi parça da onlara uygun. Üçüncü olarak, parça tanımlanmış inanç, ahlak, düşünce ve fiiller silsilesinin içine üstelik de bunlar arasındaki iletişim ağının içine geliyor. Yapı, bu gelen parçayı esnettiği boşluğa yerleştirirken, yerleştirme biçimi nedeniyle onun inancını, ahlakını, düşüncesini ve fiillerini de belirlemiş oluyor ve iletişim ağının içine birden değil yavaş yavaş dâhil ediyor. Bu parça bunların dışına çıkma eğilimi göstermez, gösterse bile yapı onu ya ıslah eder ya da dışarı atar. Dördüncüsü ve en kritik olanı, yapı bu gelen parçayla ilgili beklenti içine giriyor. Parçanın yapıyı geliştirip ilerletmesi, daha iyi ve daha güzel hâle getirmek için çalışması gerekiyor. Beşincisi de bazı parçaların yıpranarak işlevini yerine getiremediği gerçeğidir. Bu da parçaların belirli tanımlanmış alanlarda hareketliliği anlamına gelir ki (işlevini yitiren parçanın yerine yenisinin yerleştirilmesi) şehrin canlılığı bu şekilde sürdürülmüş olur.
Buraya kadar parçanın “ben” demesi bütün bir şehri ifade eder yani