Asaf Halet Çelebi

Zaman Mı Yanlış Şair Mi Vaktini Bulamamış; Bir Garip “He”:

ben ki zamansız bahçeleri kucakladım

güzeller bende kaldı

Asaf Halet Çelebi

Eskiler, keramet ehlinin üç türü olduğunu söylemişler: Kerametini hem kendisinin hem halkın bildiği bir, kerametini kendisinin bildiği fakat halkın bilmediği iki, kerametini halkın bildiği ne var ki kendisinin bilmediği üç. Ki menkıbelerin söylediğine göre bu üçüncüsüne Yunus Emre de dâhilmiş. Madem yine aynı eskiler “teşbihte hata olmaz” da demişler, gelin biz keramet ehlinin tür ilişkisini şairlere yorumlayalım.

Kimi şairler vardır ki şiirlerinde öyle ehlinin bileceği aman aman derinlik görülmez denir. Gelgelelim ya karakter düzgünlüğü ya da yaygınlık kazanmış bir düşüncenin temsilcisi olması sayesinde, o “derinlikten yoksun” ya da yüzeysel sayılabilecek şiirlerini okura ulaştırmasını başarırlar. Bu tür şairler için akıllara gelen örnekler olabilir. Elbette iyi şair de sayılabilirler. Lakin aynı dönemde eserler veren ve edebî ölçütler bakımından onlardan birkaç adım önde olduğu görülen bazı şairlere nispeten biraz daha geniş kitleleri yakalamaları, daha ziyade başka konulardaki öncülükleriyle de ilgilidir.

Kimi şairler vardır, karakterleriyle şiirleri âdeta örtüşür. Onu, ifade ettiklerinden ayrı düşünmek veya yaşamının uzağında bir şiirin şairliğine yakıştırmak mümkün değildir. Karakterini seven, şiirini de sever; şiirini seven, karakterine hayranlık duymaya başlar. Böylesi şairlere kimi örnek göstereceğimiz noktasında çok düşünmemize gerek yok sanırım. Çünkü yaşadığı gibi yazan ve yazdığı gibi yaşayan o büyük şair, ismini anmamız için bekliyor: Millî Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy.

Kimi şairler vardır, hayatları şiirlerinin önüne geçer. En azından yaşadıkları dönem içerisinde değerlendirildiğinde, böyle bir talihsizliği göğüslemek zorunda kalırlar. Maalesef aynı talihsizlik; bazı insanların, insanlık hâli gereği yapılan bir hata yahut gaf nedeniyle ortaya koydukları eserlere bakılmaksızın sosyal medya üzerinden linç edilmesi örneğinde de gördüğümüz üzere, günümüzde de sürüyor. Hâliyle bu tür şairlere verilecek örnek hayli fazla sayıda. Yazımızın derdi de onlardan birisini konunun merkezine taşımak ve ölümünün üzerinden altmış dört yıl geçmiş olsa da o güzel insanı hatırlamak.

Asaf Halet Çelebi’den söz ediyorum efendim.

On dokuzuncu yüzyıl divan şairlerimizden Keçecizade İzzet Molla’nın çok güzel bir beyiti vardır:

Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin

Bülbül hâmuş, havz tehî, gülistan harâb

Şairin söylemek istediği mealen şöyle: Âlemin öyle bir zamanında (dünyaya) geldik ki bülbül suskun, havuz boş, gül bahçesi harap durumda.

Ne zaman bu beyiti hatırlasam aklıma Ziya Paşa, Abdülhak Şinasi Hisar ve az da olsa Yahya Kemal gelir. Zevk eskidir, altı asırlık bir zeminde yükselen kadim sanata tutkundurlar; oysa zaman yenidir ve mevcut zamanın şartlarına uymak gerekir. İşte şair Asaf Halet Çelebi de kadim zevklerine rağmen zamanın yeni sesiyle yüzleşmek zorunda kalmış nesle mensup.

1907 yılında İstanbul’da doğar Asaf Halet. Babası Mehmet Sait Halet Bey, Dâhiliye Nezaretinde memurdur. Annesiyse Atike Beyza Hanım olarak bilinen bir hanımefendidir. Aile, 1934’te Çelebi soy ismini aldığına göre akla Mevlana ismi kendiliğinden geliyor. Fakat Asaf Halet Çelebi, soy olarak Mevlana’dan gelmediklerini kendisi açıklamıştır. Soy isimde böyle bir tercihte bulunulması ailenin Mevlevi olmasından kaynaklanıyor. Ayrıca ailenin Kadirilikle de ilgisi var. Lise eğitimini Galatasaray Lisesinde alan Asaf Halet’in bir yandan tasavvuf ve musiki eğitimi almış olması da babasının tasavvuf ilgisi sayesindedir.

Asaf Halet, lise mezuniyetinin ardından Fransa’ya gider. Fransa’da, ilerleyen yıllarda söze dökülmeye başlayacak şiirinin bütünüyle Fransız şiiri etkisiyle gelişmesine neden olacak denli uzun kalmaz. Dönüşte, günümüzdeki güzel sanatlar okulunun karşılığı sayabileceğimiz Sanâyi-i Nefîse Mektebine devam eder, oradan Adliye Meslek Mektebine geçerek buradan mezun olur. Adliye zabiti olarak memuriyete atılır, Osmanlı Bankası ve Devlet Denizyolları İdaresinde çalışır. Uzun yıllar sürdüreceği asıl memuriyetiyse İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Kitaplığındaki kütüphane memurluğu olacaktır. Ayrıca 1946 seçimlerinde bağımsız milletvekili adayı olmuş fakat kazanamamıştır.

Rosi adında Yahudi asıllı bir kızla kısa süre evli kalan Asaf Halet Çelebi, 1945 yılında Nermin Hanım’la ikinci evliliğini yapar. Nermin Hanım aynı zamanda şairin dayısının kızıdır. Çiftin Ömer Halet adında bir oğulları olur. Asaf Halet, 15 Ekim 1958 tarihinde vefat eder. Mezarı Beylerbeyi’nde, Küplüce Mezarlığı’ndadır. Babasının ölümünden birkaç yıl sonraysa henüz on dokuz yaşındaki oğlu Ömer Halet vefat edecektir. Şimdi gelelim tekrar şu eski zevk meselesine.