Kurda, Kuşa, Aşa...

Fadİm Özer Kasay

Anadolu’da buğday serpilirken toprağa, kurda, kuşa, aşa dermiş bilge kadınlar. İki doğaya, bir bize kısaca. Hırstan uzak, toprakla savaşmadan, anlaşmayı gösterir bu kadim yasa bize. Tıpkı çağının ötesinde Japon Yönetmen Hayao Miyazaki’nin 1984 yapımı anime filmi Rüzgârlı Vadi’de bu hırsın nelere yol açabileceğini anlatmaya çalıştığı gibi.

Film, insanoğlunun yaşanmaz hâle getirdiği doğanın kendisini koruyabilmek adına değişimini anlatır. Miyazaki’nin yedi ciltten oluşan Manga’sının sadece iki cildi filme aktarılmıştır. Rüzgârlı Vadi, Studio Ghibli’nin doğmasına vesile olmuş; ilk Miyazaki filmi olması nedeniyle de ayrıca önemlidir. İtalyanca bir kelime olan “ghibli”, çölden esen rüzgâr demektir. Ve bu rüzgâr bizi vadide öyle bir sarar ki Miyazaki filmlerinin belki de en etkileyicisi, çevreci ve hümanist bir bakış açısıyla bizi derinden sarsar.

Filmin başkahramanı Miyazaki filmlerinin vazgeçilmezi olarak bildiğimiz kadın kahramandır. Rüzgârlı Vadi Prensesi Nausicaa, halkı tarafından sevilen, sevecen ve aynı zamanda doğayla barışık güçlü bir kadındır.

Film şiddetli bir rüzgâr sesiyle başlar. Tuhaf görünümlü bir şehir, tuhaf bitkiler ve hayvanlar, maskeli insanlar, yok olan köyler. Endüstri devriminden bin yıl sonra, uygarlığın çökerek zehirli gazlar yayan bir bataklığın tüm dünyayı sarıp insan ırkını tehdit etmesi anlatılır. Ağaçların tohumları maskesiz bir insanı beş dakika içinde öldürebilecek güçtedir. Bütün bu değişimin içinde böceğin üzerine basınca üzgün olduğunu ifade eden, Omh adı verilen dev böceklere hükmedebilen gizemli bir gücü olduğu düşünülen bir prenses ve onun “her canlı yaşamalıdır” tezi filmde gözler önüne serilir.

Kant, Pratik Aklın Eleştirisi’nde der ki; “İki şey sürekli yenilenen ve artan bir hayranlık ve haşyet ile zihnimi doldurur, daha sık ve kalıcı olarak düşünce bunlarla meşgul olur: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası.” Bu söz aynı zamanda Kant’ın mezar taşında da yazılıdır. Yine Hölderlin’in “Hymne an die Schönheiit” (Güzelliğe İlahi) isimli şiirinde; “Güzel biçimleri sayesinde doğa bize mecazen konuşur ve onun şifrelerini çözebilme hediyesi, bize ahlaki duygularda verilmiştir.” şeklindeki ifadeleri Kant’ı destekler niteliktedir ve Anadolu irfanını da. Parçadan bütüne gidersek, biz doğaya verirsek ondan gereğinden fazlasını almazsak, ona güzel ahlakla yaklaşırsak o bize rızık olarak döner ve bize kucağını açar. Peki ya tersi olursa…

Nausicaa, “Sular temiz, rüzgârlar berrak ise her şey yolunda.” der filmde. Yeni doğan bir bebeğe iyi rüzgârları ve sağlıklı olması temennisinde bulunulur. Halkın arasında bir efsane vardır, bin yılın sonunda insanları saf ve temiz bir diyara götürecek mavili bir adamın geleceğine inanılır filmde. Lord Yupa, zehirli diyarın gizemini çözmeyi hedefler. Bütün bu hümanist duyguların, hayallerin, efsanelerin içerisinde hızla yayılan bir zehirli orman söz konusudur. Pejite prensliğinin uçağının düşmesi ve Tornikya askerlerinin vadiyi işgali ile aslında tüm dünyadaki toprak kavgası, insanların içindeki hırslar tek tek gözler önüne serilir. Tornikyalıların kendi elleriyle ortaya çıkardıkları dev savaşçı canavar, doğanın içindeki Omh’lara karşı o kadar da güçlü değildir ve savaşı Omh’lar kazanır. Yani doğa insan eliyle oluşturulan tüm yapaylıklar karşısında kendini korumaya alarak her zaman kazanır mesajı verir Miyazaki bize. Tornikya kraliçesinin zehirli diyarı yakmayı teklif etmesi üzerine Rüzgârlı Vadi’nin bilge ihtiyarı zehirli diyara zarar vermemeleri gerektiğini, insanoğlunun burayı yakıp kurutmaya çalıştığını, Omh sürülerinin her seferinde oluk oluk saldırdıklarını, şehirlerin yok olduğunu, krallıkların yıkıldığını, binlerce insanın öldüğünü ama Omh’un asla durdurulamadığını, kalıntılarının altından tohumlarının çıktığını söyler. Nausicaa ise zehirli diyarın altında gizlediği bir yerde, zehirli tohumlardan zehirsiz bitkiler yetiştirip zehirli bitkileri ise temiz su ile zehirsiz hâle getirmeyi başarmıştır. Filmin bir başka sahnesinde yerin altında maskesiz durulabilir ve insanın olmadığı bu yerde doğanın kendini nasıl güzel koruduğunu görürüz.

Filmin sonunda vadide rüzgâr durur. Tornikyalılar ormanı yakar. Bilge kadın havanın kızgın olduğunu söyler. Bir Omh sürüsü vadiye hızla yaklaşmaktadır. Yavru bir Omh’u yem olarak kullanırlar. Prenses yavruyu sürüye geri vermeye çalışır ve bunun neticesinde ayağından ve omzundan vurulur. Yavru Omh’u korumaya çalışırken ayağı asitli göle girer ve yanar. Bunun neticesinde Omh, prensesi sarar ve teselli eder.