İslam düşüncesine göre evren mükemmel mi yaratılmıştır, ilahi yaratmanın güzel oluşu ne demektir? Kur’an’da sıklıkla gördüğümüz tabiatla ilgili ayetler bize ne der? Bu yazıda ele alacağımız konu, söz konusu ayetleri anlama ve bunlara getirilen itirazlara cevap niteliğinde olacaktır.
İslam’da Allah ve tabiat ilişkisi “yaratan ve yaratılan ilişkisi”; insan ve tabiat ilişkisi ise “emanetçi ve nimet” ilişkisidir. Allah’tır âlemi yoktan var eden ve ona anlam yükleyen. O’dur en güzel isimleriyle kâinatı güzelce yaratan ve yaşanabilir hâle getiren. Evrende tüm varlıklar O’nun eseri olması yönüyle hoştur. Ne demişti Yunus Emre: “Yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü.” Evrende mikro âlemden makro âleme kadar muhteşem sistem, kendisini tasarlayan ve düzenleyen yüce irade, ilim ve kudrete işaret eder. Bunu anlamak için ön yargısız bir akıl yürütme ve vahyin çağrısına kulak vermenin yeterli olduğuna inanıyoruz.
Bazı insanlarda dünyevi çıkarlar İslam’ı reddetme hırsına dönüşür ve bu hırs hakikatin önünde bir perde olur. Onlar da görür evrenin ne muhteşem güzelliklerle dolu olduğunu ve insanın yaşamına uygun sistemin varlığını. Ama inkâr duygusu öyle bir hâl alır ki artık basiret körelir. Evrende kaosun hâkim olduğunu, onun kusur ve kötülüklerle dolu olduğunu savunmak ancak böyle bir körlüğün neticesi olsa gerektir. Yeryüzündeki canlıları ve insanlar arasındaki hayat biçimini tabiatın ve insanın kültürel evrimiyle açıklamak için gerçekten evrendeki sisteme karşı gözümüzü kapatmamız gerekir. Hiç buna gerek yok hâlbuki... Eğer insan ön yargısız bir şekilde evrendeki sebep - sonuç ilişkileri üzerinden sistemli işleyişi düşünürse “Sebep - sonuç ilişkisine bağlı bir anlam varsa, bu düzeni kuran ve buna anlam veren bir akıl vardır.” der.
Elbette bizler de dünyada çeşitli zorlukların ve çetin şartların olduğunu biliyoruz. İslam düşüncesinde bunların sebep ve hikmetleri tartışılmış ve ilahi yaratmayla ilişkisi ortaya konulmuştur: Allah en güzel isimlere sahip olduğundan O’nun yarattığı bir şeye kötü, çirkin vs. denilmez. Bununla birlikte Allah insanın imtihan için yaratıldığı şu âlemde onu sınamalardan geçirecek elemler ve acılar yaratmıştır. Bunlara şer ve musibetler denilir. Hiçbir şer ve musibet yoktur ki onda insan için bir yarar olmasın. Bu fayda kâh dünyada kâh ahirette ortaya çıkar. Bu sebeple dindar bilinç için dünyada karşılaşılan acı ve kötü olaylar, dünyanın kötü ve çirkin bir yer olduğuna işaret etmez. Bilakis dünya tüm nimetleriyle insana lütfedilmiş bir imkândır.
İslam’a göre evren mükemmel yaratılmış değil midir?
Kur’an mükemmel yaratmadan söz etmez, yaratılışın güzelliğinden bahseder. Kur’an tabiatın yaratılışından bahsettiği ayetlerde “ekmel” veya “mükemmel” kelimelerini kullanmamış, “ahsen” ifadesine yer vermiştir. Ahsen, en güzel demektir. Dolayısıyla Kur’an’a göre âlem “mükemmel varlık” değil, güzel (ce) yaratılmış varlıktır. Onu yaratan, her ne amaçla yarattıysa ona uygun şekilde var etmiştir. Onda her şey bir ölçü ve kanun iledir. Eğer öyle olmasaydı ne burada hayat olurdu ne de insanlar tabiatta bilim yapabilirlerdi. Hiçbir şey boşuna var edilmiş değildir. “Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” (Mülk, 67/3)
Öte yandan akıl ve din, Allah’ın tüm yetkin sıfatlarıyla mükemmel varlık olduğunu söyler. Yegâne kusursuz ve yetkin varlık Allah’tır. Bundan dolayı O’na “ekmel varlık” denilir. Ekmel varlık her açıdan en yetkin ve mükemmel olandır. Yetkin varlığın sıfatları ve fiilleri güzel, anlamlı ve hikmetlidir. Çünkü akıl O’nun boş ve anlamsız iş yapmasını çirkin görür. Bu sebeple tabiat –her ne kadar çeşitli zorlukları ve çetin şartları olsa da- Allah’ın yarattığı bir eser olması dolayısıyla hikmet, gaye ve güzellik gibi sıfatlara sahiptir.
Müslümanların tabiata mükemmel gözüyle bakması, kâinatın Allah’ın eseri olmasındandır. Yoksa tabiat kendisi itibarıyla mükemmel değildir. Çünkü Allah’ın dışında hiçbir şey zatından dolayı mükemmel değildir. Her şey kendisinden daha üst olana göre eksik ve kusurlu iken, alt derecede olana göre tam ve yetkin olabilir. Veyahut bir şey belli bir amaç için mükemmel olabilirken, o amacın dışındaki başka bir şey için kusurlu olabilir. Mesela bir dolma kalemi düşünelim. Bu kalem kâğıda yazı yazmak için mükemmel olabilir. Ama aynı kalemle tahtaya yazı yazamayız. Böylece o bir açıdan mükemmel iken başka açıdan “işe yaramaz” olabilir. Şimdi, nasıl ki kalemin kâğıda yazışından ona “mükemmel” diyemezsek, tahtaya yazamayışından ötürü de “işe yaramaz” diyemeyiz. Böylece her şey ancak bir amaca göre var edilmiştir ve o amacı gerçekleştirme yolunda kusursuzdur.