Şaşkınlıktan Kurtulup İzzet ve Celal Sahibine Ulaşmak İçin Sorgulamak

Yazının başlığı bir kitap ismi aslında, çoğunuz duymuşsunuzdur. Belki bir kısmınız da okumuştur; Gazali’nin el-Munkız mine’d-dalal ve’l-musil ila zi’l-izzeti ve’l-celal isimli eserini. Kısaca el-Munkız dediğimiz kitap, “dalaletten kurtuluş”, “sapıklıktan kurtuluş”, “hakikat arayışı”, “hidayet rehberi” gibi başlıklarla Türkçeye birçok kez çevrilmiş klasik bir eser.

İslam düşüncesinin dönüm noktalarından biri kabul edilen, aynı zamanda fakih ve kelamcı olan sufi nitelikler de taşıyan Gazali’nin bu eserini Aklı Karışıklar İçin Kılavuz adıyla Arapça metnini de vererek çevirdik. (M. Uyanık Aygün - Akyol, Ankara: Elis Yayınevi, 2020.)

Munkız düşünce tarihinin klasiklerinden birisi. Gazali burada, izzet ve celal sahibi Allah’ın rızasını kazanmak için yazdığı kitaplardan, yetiştirdiği öğrenci ve elde ettiği konumlardan yola çıkarak kendisinde oluşan şaşkınlık durumunu, nefis muhasebesini yani sorgulamasını otobiyografik bir şekilde yapar. Genelde “hakikat arayışı” diye çevrilme nedeni de bu olsa gerek. Ancak nitelikli bir eğitim alan böyle seçkin bir zekânın ömrünün sonlarında hakikat arayışına neden girdiğini sormadan edemiyor insan.

Eser içerik yönünden yöntem kitabıdır. Bilgi ve kaynakların sorgulanması açısından da düşünecek olursak modern felsefenin önemli filozoflarından Descartes’ın Metot Üzerine Konuşması’nın öncelendiği görülür. İki eseri de aynı anda açar okursak benzerliklerin ne kadar çok olduğunu fark edebiliriz.

Burada ilgi çekici olan, bir âlimin yöntembilim açısından kendi eğitim öğretim süreci ve ulaştığı konumlar sonrasında oldukça nitelikli bir durumdayken otobiyografik bir eser yazarak bilginin kaynaklarını incelemesidir. İnsan belirli bir ortamda doğar, büyür ve ölür; bu süreçte bilgilerin, inanılan hususların nasıl edinildiği ve ne derece sorgulandığı önem kazanır. Bu öz eleştiri ve sorgulama sürecini Gazali özelinde hem yöntembilim hem de dinî gruplar sosyolojisi açısından okuma imkânı üzerinde duralım.

İnsan dünyada huzur, refah ve mutluluğu elde etmek, ahirette nihai mutluluğa (saadetü’l-kusva) ulaşmak istiyorsa, “ilahi hakikat”i ve bunun kendisine sunulan tasarımlarını eleştirel ve mukayeseli bir şekilde incelemelidir. Gazali’ye göre insanların hakikati aramasında en büyük engel, inancın, geçmişin mirasına körü körüne bağlı kalarak taklit yoluyla elde edilmesidir. O hâlde “biricik hakikat”e yani İzzet ve Celal Sahibi’nin bilgisine ulaşmak için bütün bilgilerin temelden ele alınması, yapıçözüm (deconstruction) yapılıp, yeniden şekillenmesi gerekir

Bu nedenle “Bütün bilgilerin temelden ele alınması ve yeniden şekillenmesi gerekir.” diyen Gazali, duyusal bilgiyi önemser ama onun yanıltıcılığına da dikkat çeker. Zira duyuların dış dünyadaki nesnelere dair bilgisine aklın hükümleriyle çelişene kadar inanırız. Mesela su dolu bardağa kalem koyarsanız kırık görünür. Bunun aksaklıklarını ancak mantıksal çıkarımlarla gidermek mümkündür.

Peki, aklın tutuk kaldığı metafizik alana dair bilgiler nasıl devreye girecektir? Ya da aklın hükümlerini test edecek bir başka yeti var mı? Aklın da üstünde bir hakem varsa ve kendini gösterirse bazı şeylerin yanlışlığının nedeni anlaşılır. Eğer yoksa bu onun yokluğunu ya da olmadığını gösterir mi? Hayır; felsefi terminolojide aracısız (sezgisel) düşünme denilen yetinin, peygamberlere gönderilen bilgi kaynağı (vahiy) olduğu kabul edilir. Peygamberimizden sonra da âlimler fizik ve metafizik irtibatını faal akıl ile sağlayan bilge insanlar olarak görülmüşlerdir.

Bu girift konuyu sadeleştirerek şöyle anlatmak mümkün: Aslında biz her gün uyku ile ölüyor ve yeniden diriliyoruz. Rüyalarda eşyayı farklı tarzda görebiliyoruz, bu normal şuurdan farklı bir bilinç ve farkındalık düzeyinin olduğuna işaret eder. Aslında Gazali, peygamberin vahyi ile sufinin ilhamını daha yüksek bir tasavvur formunun olabilirliğine örnek gösterir.

Peki, bunların söylenmesi Gazali’yiakılcılık muhalifi yapar mı? Elbette yapmaz. Çünkü onun eserlerini bütün olarak incelediğimiz zaman mantıksal düşünceyi bir mihenk taşı, bir ölçüt (miyaru’l-ilm) ve delil getirme yolu (menahicu’l - edille) olarak ele aldığını görürüz. Munkız’da ise aklın, basiretine bir sınır çizdiğini ve aşkın, problemler karşısında son sözü söyleyemeyeceğini belirtir. Bu noktada mukayeseli okuma yapmak için Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi ve Pratik Aklın Eleştirisi adlı eserleri akla gelebilir. Gazali Mişkatu’l - Envar adlı eserinde ise düşüncenin sezgi ve akıl yönünü inceler ve sezgiyi üstün tutar; Dini İlimlerin Yeniden Dirilmesi (İhya-u Ulumi’d-Din) adlı dev eserinde de bu ikisini eşit kılar.

Peygamberler, akıl üstü alana dair (vahyi) bilgileri bizlere anlatır, onları makul ve kavranabilir hâle getirir. Bir daha peygamber gelmeyeceğine göre, fizik ve metafizik irtibatı “onun varisleri olan âlimler” yapacaktır. Peki, bu âlimler hakikat tasarımlarını mutlak kurtuluş diye sunarsa ne olacak?