Zaman, şaşmaz bir ritimle geçmişten geleceğe sessizce akıp giderken insan, sırrını ve sınırlarını keşfetmekte aciz kaldığı bu esrarengiz çizginin, ömrüyle mukayyet kesitinde öznel bir hikâyenin kahramanıdır. Zamana bîgane kalması mümkün değildir, zira varlığı zamanla kayıtlıdır.
İnsanoğlunun takvim icat etme gayretinin ve takvim kullanma amacının, zamanın akışkan çizgisi içinde bir olayın yerini belirleme çabasından kaynaklandığı ifade edilir. Bununla beraber esasında insanın tarih içinde kendi yerini tespit ihtiyacının da önemli bir motivasyon olduğunu söylemek gerekir.
Takvimler, olayların meydana gelişini, şeklini, etkilerini ve sonuçlarını değil, zaman içindeki yerini belgeler, yaşananları paranteze alır ve kaydederek onun hikâyesini gelecek nesillere taşır. Yani hayatın akışını takvimler belirlemez. Diğer yandan insanın zamana ve takvime karşı tepkisinin farklı oluşu, üzerinde düşünmeye değer bir husustur. Zamana karşı daha ihtiyatlı iken takvime karşı daha gelişigüzeldir. Zamana karşı daha soğukkanlı iken takvime karşı daha acelecidir. Takvimin sayfalarını insan kolayca koparıp biriktirebilirken zaman kendi kurallarını işleterek insanın hayatından dönüşü, tekrarı olmayan sayfalar alıp gider. Zamanın kısa ya da uzun olmasının da saatleri aşan bir yönünün olduğu muhakkaktır. Nitekim gam ve kederin eşlik ettiği zamanlar âdeta sabit kalıp ilerlemezken, sevinç ve heyecan dolu anlarda zaman coşkun bir koşucu gibidir.
Kur’an-ı Kerim’de zamana yeminle başlayan ve zamana dikkat çeken pek çok ayet vardır. Peygamber Efendimizin ifadesiyle de zaman ve sağlık, insanların kıymetini bilmede gafil davrandıkları ve aldandıkları iki büyük nimettir. Aynı zamanda, dünyaya ulvi bir gaye için geldiklerine ve ahirette hesaba çekileceklerine inanan müminler için zaman, hesabı sorulacak bir emanettir. Allah insana yeryüzü hikâyesini yaşaması için belli bir zamanı, bir ömrü emanet etmiştir. Diğer yandan hayalleri ve idealleri olanlar için de zaman en değerli hazinedir. Çünkü tüm başarılar zamanın hakkını vermekle gerçekleşir. Büyük başarılara imza atanların ortak özelliği zamanı iyi kullanmalarıdır.
Bir miladi takvimin son yaprakları düşerken herkesin hüzün, heyecan ya da umursamazlık gibi farklı duygu ve davranışlarla yeni bir takvimi duvarlarına astıklarına şahit oluyoruz. Bir kaçış ya da kurtuluş umudu, iyi dilekler ve beklentiler, alışkanlığa dayalı izahtan vareste çılgınlıklar, yeni miladi yıla karşı başat tepkiler olarak öne çıkıyor.
Duyguları takvimle kayıtlı kıldığında en trajik çelişkilerini yaşıyor insan. Oysa hüzünler, heyecanlar, acılar, mutluluklar, umutsuzluklar takvime dayalı periyodik bir sisteme göre işlemiyor. Duyguların mevsimlerini önceden tayin etmek de mümkün olmuyor. Gönül dünyasında güzellikler her zaman ilkbahara, hazan mevsimi son bahara denk gelmiyor. En önemlisi de takvim yaprakları düşüp kaybolurken, meleklerin şahitliğinde zamana bırakılan izler asla kaybolmuyor. Takvimler değişip yenilenirken yaşananlar insanı takip etmeye devam ediyor.
Bu günlerde iki bin yirmi iki miladi takviminin son yapraklarıyla vedalaşırken geride bırakılan üç yüz altmış beş gün içinde hayat hikâyemizde saklı kalacak izleri yeniden tefekkür etmek yeni yıl için yapabileceğimiz en iyi iş olacaktır. İnsanı yeni yıla karşı daha duyarlı yapacak en güçlü şey, yaşadığı yıl ile vedalaşırken aynı zamanda onunla yüzleşmesidir.Derin bir tefekkür ve güçlü bir muhasebeyle, komplekse kapılmadan ve samimiyetle, yaşanan seneye geriye doğru bir yolculuk yaparak gelecek yılın hikâyesine daha iyi hazırlanmaktır.
Bu yolculukta elbette iyiliklerin altı çizilecek ve şükür duygularıyla daha güçlü şekilde iyilikleri geleceğe taşıma azmi perçinlenecektir. Bu bağlamda kazanılan dostlar, perçinlenen dostluklar, güzellik katılan gönüller, çevreye karşı duyarlılıklar, merhamete dayalı davranışlar, adaleti gözeten tepkiler, ifa edilen ibadetler, herkesi kuşatan içten dualar, paylaşmanın huzuruyla geçirilen dakikalar, hakkıyla yerine getirilen sorumluluklar, daha güzel bir dünya adına gösterilen çabalar, hak ve hakikat yolunda kurulan cümleler, okunan kitaplar, yani “iyi ki” diye başlayan her sözün ifade ettiği mana, gelecek yıla daha güçlü şekilde taşındığında gönül dünyasının mevsimleri daha güzel yaşanacak ve zamanın şahitliği de insanın lehinde olacaktır.
Aynı şekilde geçmişin kayıtlarında görünmesi istenmeyen izler siyah alemle işaretlenecek ve gelecek yılı gölgelememesi için azami gayret gösterilecektir. Bu meyanda faydasız işlerle ve gelişigüzel davranışlarla heba edilen saatler, hoyrat tavırlarla kırılan gönüller, şefkat ve merhametin ötelendiği yaklaşımlar, ihmal edilen ziyaretler, ertelenen planlar, yarım kalmış iyilikler, kaçırılan ibadetler, çevreye, aileye, topluma, tabiata karşı yerine getirilmesi gereken görevlerdeki eksiklikler, kısacası “keşke” ile başlayan cümleler, gelecek yılın hikâyesinde yer tutmasın diye çabalamak geleceğin ihyasında önemli bir kazanım olacaktır.