Bu fakr-ü hakir dahi yüz aded efdali mevlid kitabı gördüm.
Ve fakat iltifatla her birini gözden geçürdüm.
Hiçbirinde bu sûzu hâleti ve bu şevkü harareti görmedüm.
Ve hem bu mertebede birisi makbul ve meşhur olmadı
ve beyn-en-nâs biri itibar-ü iştihar bulmadı.
Latifi
Mevlüd” merasimleriyle meşhur bir şehirde doğdum. Ama tahmin edileceği üzere İç Anadolu’ya ait bir ilden değil ilk anda akla gelmeyecek bir yerden, devasa metropol gibi görünse de aslında orta ölçekli bir şehrin kimliğini taşıyan güzel İzmir’den bahsediyorum. Bu tipteki törensel buluşmalar doğduğum şehirde genel itibarıyla “kadın toplantıları” şeklinde düzenlenen bir atmosfere sahip olsalar da nihayetinde halk dindarlığının bir formu olarak görülebilecek o toplam fotoğrafı yansıtan içerikleriyle dikkat çekiyorlardı. Elbette dinî vurgudan arındırılmamış bir fotoğraf. Bu sebeple, yaşını almış kadınlar tarafından “mevlüd” olarak telaffuz edilen bu sosyalleşme merasimleri, çocukluk yıllarıma dair hatıralarımda -hafızama kazınmış bütün ayrıntılarıyla- ihtiyaç hâlimde geri çağırılacak bir mesafede duruyor. Tabii merasim sonlarındaki kâğıt külahlarda akide şekeri, şerbet-bisküvi veya lokum-limonata ikramlarını unutabilmek de pek mümkün değildi. Kulağımıza dolan Türkçenin farkında bile olmadan, akide şekerinin ağzımızda bıraktığı güzel aromanın tadına varmaya çalıştığımız yıllar. Hatalı telaffuzuyla sürekli aklıma düşen akide kokulu bir merasim; mevlüd.
Mevlid-i Şerif adıyla halk arasında benimsenmiş, müellifi Süleyman Çelebi tarafından zor zamanlarda kaleme alınan Vesiletü’n-Necat, tam anlamıyla yazıldığı dönemin (Fetret Devri) ruhunu taşıyan bir metindir aslında. Çıkış yolunu gösterir. Evet, kurtuluşa vesiledir. Büyük buhranlardan kurtulmaya vesile olarak, Peygamberimizin miras bıraktığı temel öğretilere, yaşayan ahlak’a ve manevi mirasa doğru bir hatırlatma vazifesi görmüştür. Bazı metinlerin buna gücü yeter. Vesiletü’n-Necat da bunalımların, buhranların, sıkışmışlıkların bitmeyen azap gibi ruhları esir aldığı zamanlarda, bir ümit şarkısının gelip her şeyi temize çekerek, yeniden başlama iradesi/hevesi vermesini temsil etmektedir. Mevlid-i Şerif, fetret karanlığını parçalayan bir ışık gibi ikinci kez kuruluşun/ebedî kurtuluşun vesilesi ve nihayetinde zor zamanlarda o gür sesiyle konuşmuş kurucu metnin bizzat kendisidir.
Dili Türkçe, Ruhu Medine
Süleyman Çelebi’nin şah eseri sayılan bu ölümsüz metin, altı asırdır bütün coşkunluğuyla devam eden kutlu yolculuğunda, herhangi bir akamete/kesintiye uğramadan genel bir toplumsallık kazanmış ve yıllar içinde kollektif hafızadaki yerini sağlamlaştırmıştır. Bu bakımdan, Mevlid’in zaruretle başlayan anlamının zamanla ortak değere evrilerek, kendini her seferinde yine/yeniden üretmeyi başaracak bir ruha sahip olduğunu söyleyebiliriz. Benim İzmir semalarından anladığım/müşahede ettiğim bu törenlere daha geniş bir pencereden baktığımızda, gündelik hayatta pratik karşılığa sahip, genel kabule ulaşmış bir halk merasimi olarak dinî geleneğin içinde varlığını sürdüren Mevlid kutlamalarının, söz gelimi Osmanlı’nın en görkemli/sürdürülebilir törenleri arasında olduğunu görürüz mesela. Nümayiş, dinî vurguyla içre, anlam ise geniş maneviyat dairesinde aşkındır. Peygamber sevgisinden yola çıkarak, büyük bir parçanın ferdi olma duygusunun baskın olduğu bu kutlu törenlerin, halk-saray arasındaki mesafenin kısaldığı bir ortaklığı sembolize ettiği ve ahalinin gönülden sevdiği, çok devletlû bir merasim olduğu söylenebilir.
Dinî motivasyonla bir araya gelme duygusunu Mevlid-i Şerif üzerinden okuduğumuzda, Türkçe bir metnin kültürel hafızayı biçimlendirerek, vazife, manevi haz, davete icabet gibi “görünen hâller” dışında daha tesirli bir alandan konuştuğunu gözlemleriz. Bu bağlamda Mevlid merasimlerinin, mensubiyet şuuru, ortak dil, aynı inanç dairesinde bulunma bilinci gibi vahdet hâlini güçlendiren sosyolojik bir fenomen olarak karşımıza çıkması en olağan sonuçtur. Nihayetinde katılımcıların kalplerini Peygamber aşkıyla doldurmak gayesiyle, ruhu Medine, dili Türkçe bir şiirin okunduğu/icra edildiği toplantılardan bahsettiğimizde, bunun dinî tören sıfatıyla kabulü gayet mümkün olduğu gibi törene iştirak edenlerin bulunma/katılma amaçları maneviyat arayışından/Nebi hürmetinden bağımsız değildir. Birey olmaktan, birlikte olmaya giden kapının en güzel anahtarları arasında sayabiliriz bu merasimleri.
Bir Ümit Şarkısı Olarak Mevlid-i Şerif