Gölgeler İçinde Konforlu Yürüyüş ya da Züccaciye Dükkânında Bir Fil

Hemen her işin görünen yüzünün yanında bir de koşturmacanın olduğu, zorluklarla mücadele edildiği, ürün rafa gelene kadar kan, ter, gözyaşının döküldüğü, birçok emeğin, emekle birlikte emek hırsızlığının da olduğu ama sadece arka planda olanların gördüğü bir aşaması vardır. Bu aşamaya bazen işin mutfağı denir bazen kamera arkası. Bir saatlik filmin kamera arkası aylar sürer, altmış sayfalık bir derginin mutfağındaysa dergiyi raflara ulaştırmak için çalışan bir ekip ve durmadan devam eden aylık süreçler vardır. Bu durum hemen her işte çok olağan olan, işin doğasının içinde bulunan bir durumdur. Aylarca çalışılır ve rafa bir ürün çıkar. Çıkan ürünün mutluluğuyla bu süreç sil baştan yeniden başlar.

Her şeyi değiştiren dijitallik iş yapış süreçlerini de değiştirmiş, artık ürün olarak rafa üretimler yerine bizzat insanın kendisini koymaya başlamıştır. Artık ürün insanın bizatihi kendisidir. İnsan hem kendisini hem de çevresindekileri, kendisini yüceltecek ve rafa en güzel şekilde koyacak şekilde çalıştırmaya başlar. Gerek Youtuberlar, gerek sosyal medya fenomenleri gerekse bireyin bizzat kendisi, sürekli vitrinde olmak sürekli ilgi çekmek ve rafta en çok dikkat çeken şey olmak için çabalamaya başlar.

Bu sürekli rafta durma arzusu, zamanla insanın kendisini tüketmesine sebep olacaktır. Tükenen hem insanın ruhu olacak hem de bedeni zamanla değişime uğrayacak tükenmeye mahkûm kalacaktır. Çünkü ekranda olmak bir süre sonra insanı “kusursuz ve pürüzsüz” gözükmeye zorlayacaktır. Bunu sağlamak için de insan anlattıklarında ve paylaştıklarında gerçek ya da değerli olandan ziyade dikkat çekene önem vermeye başlayarak ilgiyi kendisinden başka yere kaptırmamaya çalışacak ancak ilgiyi korumak için sadece bunlar yetmeyecektir. Bir zaman sonra bedeni üzerinde ciddi tıbbi değişikliklere gidecek ve her zaman pürüzsüz olana erişmeye çabalayacaktır. Çünkü dijital dünyayla birlikte artık pürüzler sorun olarak görülmeye başlanmış, kusursuzluk ön plana çıkarılmıştır.

Dijital zamanda kamera arkası, işin mutfak kısmı da öğretici olmaktan çok tüketici olmaya başlar. Çünkü kusursuzluk çabası bir süre sonra herkesin kendinden verdiği, kimsenin inşa olmadığı ama sürekli bir enkaza dönüştüğü süreci yaratacaktır. Pürüzlü olan insana öğretir zira pürüzlülük hâli öngörülemez. Bu öngörülemezlik hâlinin içinde büyüsü bozulmamış bir efsun vardır. Pürüzlülük hâli, karmaşıklık içerisinde bir güzellik ve heyecan barındırır. Öngörülemez olan, merakı sürekli diri tutacaktır. Ancak kusursuzluk, tüm sınırları çizilmiş, doğaçlamanın olmadığı, hataya yer bırakmayan bir netlik içerir ve bu sınırlanmış alan bir yerden sonra insanın özgürlüğünü de elinden alır. Video oyunlarındaki açık dünya formatının bir süre sonra sıkıcılaşmasının sebebi, günün sonunda ciddi sınırlar içinde kusursuzluğu yüceltmesinden kaynaklanmaktadır. Dijital dünyada üretim yapmayı açık dünya simülatörlerine benzetebiliriz. Her şey çok eğlenceli ve sınırsız gelirken bir süre sonra gerçek sınırlarla yüzleşilir ve oyuna devam etmek için o sınırların kabul edilmesi gerekir. Dijital dünyanın dışında kalan üretimleri ise bizatihi dünyanın sınırsızlığına benzetebiliriz. Keşfedilecek yerlerin sınırı yoktur. Gidilebilecek yerler bir yerden sonra bitmez ve dünya kusurlu bir yerdir. Büyüleyiciliğini de bu kusurlar içerisinde gizler. Dijital dünya ise imal edilmiş tasarlanmış bir kusursuzluk vadeder. Bu kusursuzluksa bir yerden sonra ruhu tüketen bir döngü yaratır.

Ürüne muhatap olan ve ürünün alıcısı konumundaki izleyici de bu döngüde mutlak bir kusursuzluk arayışındadır ve karşısında kusursuz bir varlık olarak gördüğü kişinin her zaman daha fazlasını ortaya koymasını bekler. Çünkü kusursuzluk bir süre sonra doyumsuzluk yaratacaktır. Bu doyumsuzluğa alışan alıcı hep daha fazlasını isteyecek ve bir yerden sonra karşısında duran üreticinin de kırılan bir varlık olduğunu unutacaktır. Bu unutma hâliyle birlikte sürekli talep eden, talebine karşılık bulamayınca da olumsuz/aşağılayıcı yorumlarla üreticinin olumsuz etkilenmesine ve belki de hayatını sona erdirmesine sebep olacak süreci başlatacaktır. Dijital dünyada bir ürün olarak kendisini rafa koyan kişi ne kadar göz önündeyse, izleyici konumundaki tüketici o kadar gizlidir. Anonim kimliklere sahip olan tüketici de kendi kusursuzluğunu bu anonimlik üzerine inşa eder. Çünkü bu sayede istediği hâle bürünüp, kendi gerçekliğinde sorun olarak gördüklerini o kimlik üzerinden dışlayarak yeni bir kişilik inşa edebilir. Bu da bir süre sonra onun, gölgeler ardında hareket eden, sınır tanımaz ve mutlak güce sahip olduğu yanılgısına sebep olur. Bu durumun neticesi olarak da sürekli talepte bulunan ve anonimliği sayesinde sonsuz talepte bulunma hakkını kendinde gören yeni bir insan tipi ortaya çıkmış olur. Karşısındaki kişi kırılgan yapıda olan ve her türlü olumsuzluktan etkilenecek bir insanken, tüketici konumundaki kişi de züccaciye dükkânına girmiş bir fil gibidir.