NESLİHAN CANKURT / İTALYA
Peygamber Efendimizin (s.a.s.) Medine’ye hicret ettiğinde ilk yaptığı şey bir mescit inşa etmek olmuştur. Bu mescit, Mescid-i Nebevi’dir. Biliyoruz ki bu mescitte namaz kılmanın önemi ve fazileti Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından bizzat dile getirilmiştir. Burası ilim ve kültür merkezi olduğu gibi resmî faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir mekân olmuştur. Dahası Mescid-i Nebevi günlük hayatın merkeziydi, çarşı ve ticaret ile ilgili her şey onun etrafında şekillenmişti. Buradan anlamalıyız ki Müslümanlar için mescit hayatın merkezinde yer almalı.
Mescid-i Nebevi, Müslümanlar için sadece bir mescitten ibaret değil, orada Müslümanların nasıl bir hayat yaşamaları gerektiğine dair örnek bir hayat var. Peygamberimizin hayatını okuyoruz, inceliyoruz ama hep kitaplardan… Aslında gidip görmek, nerede neler olmuş bizzat hissetmeye çalışmak önceliğimiz olmalı. Maalesef bana daha gidip ziyaret etmek nasip olmadı ve bunun eksikliğini sürekli hissediyorum. Bizler bu hayata kendimizi kaptırmaya meyilliyiz. Bence bu kutsal mekânlara gidip bize vahyedilen dini hissederek hayatımıza geçirebilmek çok daha etkili olacaktır. İnşallah yakın zamanda gidebilmek nasip olur.
EDİBE UDUN DOĞU / TÜRKİSTAN
Bir gece rüyamda Mescid-i Nebevi’yi gördüm, saadet devrinde gibiydik. Her yer mis gibi gül kokuyordu, yeşil kubbenin altında dostlarımızla oturup sohbet ediyorduk. Sevgili Peygamberimizi, ashab-ı kiramı, Fatıma, Aişe, Hatice annelerimizi konuşuyorduk. Sanki gözümüzün önündelerdi. Mescid-i Nebi avlusunda Peygamber Efendimizin mübarek sohbetini dinlerken sanki Hz. Ömer geliyordu karşıdan, gözlerinde sevgi dilinde salavat ile…
Rüyanın etkisi ile yine ellerim kalemime uzanıyordu, kalbimdeki hasreti, gözümdeki özlemi satırlara dökmek için. Şimdiye kadar ne destanlar yazılmıştır aşk hakkında, sevgi hakkında, özlem hakkında… Ama hiçbiri Sevgili Peygamber’in özlemiyle yanan kalplere denk değil. Bir gün o mübarek topraklara gitmek nasip olur mu? Mescid-i Nebi’de yeşil kubbe altında ayakta durarak Ya Resûlallah ben geldim, sana geldim, seni görmeye geldim demek nasip olur mu?
ELİF CAN / TÜRKİYE
Şehirler kendi şahitliklerinden beslenir. Mekândaki duyguları ile duruş kazanır ve kazandırır. İslam şehirleri de bu şahitlikleri duyguları aracılığıyla güçlendirir ve medeniyetleri ince işçiliğiyle şekillendirir. Vahyin, hakikatin, tevhidin kaynağı bir olduğu gibi medeni temayülleri besleyen kaynak da Medine’dir. O, gül cemaliyle ahlak temellerini inşa eden Peygamber’in talebe yetiştirdiği yerdir. Kendi kelamlarıyla toprağı bileyen sultanlar membaıdır. Sahabenin ayak izlerinin soluklandığı bu mübarek belde, Yesrib’in çöküş defteridir. Kelam kalesini Nurların Efendisi’nin diliyle medeni kılma yolculuğunun ürünü, mekânın medeniyesi, yer ve gök gönüllüsü olarak vahyin düzlemsel açılımıdır. Bu bakımdan medeniyetlerin doğmasına vesile her kül Yesrib her gül Medine her kul Medinelidir.
Medine insanın, mekânın ve zamanın imarına yönelik ansiklopedik bir tanım sağlar. İlahi bir yeryüzü varoluşu olan medeniyet akımı onun sözcüklerinden beslenir. Bu şehirde tezahür eden yaşam pratikleri yalnız Müslüman toplumların değil insanın olduğu her çağın ve mekânın mevzubahsidir. Habibullah’ın beldesi, asırları aşan muhabbetiyle çağın solgun yüzlü şehirlerine karşın cemalinde zamanın tüketemediği hakikati taşır.
MISS NAMPUENG RUENRENOO / TAYLAND
Mescid-i Nebevi, Peygamber Efendimiz tarafından Medine’ye hicret ettikten sonra yaptırılmıştır. Çünkü Müslümanların manevi bir merkeze ve bir ibadethaneye ihtiyaçları vardır. Bakıldığında burası sadece ibadet yeri değildir. Aynı zamanda misafirlerin ağırlandığı, davaların karara bağlandığı, eğitim verilen bir okul işlevi görmüştür. Ve en önemlisi, bu mescit aynı zamanda Peygamberimizin kabridir.
Resûlullah, Mescid-i Nebevi’de kılınan namazın, Mescid-i Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat daha faziletli olduğunu haber vermiştir.