Balzac bir ev hayal eder. Kendine özgü ihtişamı, baş döndüren manzarası, yanı başında tren istasyonuyla şehre hem uzak hem de yakın bir ev. Dileğini gerçekleştirebilmek için yaklaşık yarım dekar büyüklüğünde bir arazi satın alır. Arazi henüz çıplaktır ama o şimdiden yirmi yıllık manolyalarının, on altı yıllık ıhlamur ağaçlarının, kayınların, aynı yıl ürün verecek asmaların, kızıl üzümlerin kokusunu almaktadır. Üç kat düşündüğü evini değerli antikalarla dolduracaktır. Burası günün birinde inzivaya çekilebilmek için gerekli paraya sahip olur olmaz huzur içinde yaşayacağı yerdir. İnşaat başlar. Balzac, mimarların, duvarcıların, toprak işçilerinin başından ayrılmaz, onları hızlı, daha da hızlı çalışmaya zorlar. Sabırsızdır, dileği hemen gerçekleşmelidir.
Balzac özenerek yaptırdığı bu evin ihtişamından söz ettiğinde en yakın, en iyi niyetli arkadaşları bile ciddiyetlerini korumakta hayli zorluk çekerler. Çünkü aceleye gelmiş, teknik hatalarla dolu ev, boş bir kuş kafesini andırmaktadır. Balzac’ın cennet gibi hayal ettiği bahçede dallarını göğe uzatan birkaç cılız meyve ağacından başka bir şey yoktur. Balçıklı toprağın üzerine inşa edilen bahçe duvarları defalarca çöker. Bütün gazeteler, dahi mimar Balzac’ın merdivenini unuttuğu eviyle ilgili fıkralarla doludur. Ziyaretçiler gülerek geri dönerler, hayati tehlikeler atlatarak taş yığınlarının üzerinden nasıl tırmanmak gerektiğini anlatıp dururlar! Aslı ve uydurulmuşlarıyla bütün bu fıkralar Balzac’ın ağaçları ve çiçeklerine oranla çok daha bereketli filizlenir. Ve bu hikâyeden geriye ipoteklere binen faiz yükünden, alacaklılarla oynanan köşe kapmacalardan başka bir şey kalmaz.
Büyük yazarın gerçek hayattaki bütün hikâyeleri aynı sonla biter. Matbaacılık, hurufat dökümhaneciliği, gümüş madenciliği, arazi işleri… Aslında Balzac sezgilerinde yanılmaz, yatırım yaptığı işler kâr edecek işlerdir. Kendisini zengin edemeyen pek çok çılgın projesi zamanla başkalarını zengin eder. Mesela borç içinde terk ettiği gümüş madenleri tam kapasite çalışmaya başlar hatta yıllar sonra orayı işleten şirketin işçi sayısı dokuz bini bulur. Tam da yazarımızın hayal ettiği gibi! Stefan Zweig “Balzac’ın sezgileri hep doğrudur ama bu sezgi kendini her zaman sadece sanatçıya ihsan eder ve kendi asıl etki alanını geçmeye çalıştığı an, onu yanıltır.” tespitinde bulunur. Gerçekten de Balzac hayal gücünü işe çevirdiğinde yüzbinlerce frank ve ölümsüz eserler kazanır ancak hayallerini paraya çevirmek istediğinde sonucu sadece borç olur.
18. yüzyılda Binbirgece Masalları’nın Avrupa’da uğradığı ilk durak Fransa’dır. Victor Hugo’yu, Voltaire’ı Montesquieu’yü etkileyen rüzgâr elbette Balzac’ı da etkiler. Hele de Balzac’ın nazara inandığını, üzerinde oryantal işaretler olan gizemli bir yüzük taktığını, hayatında vereceği tüm önemli kararlardan önce gizlice falcılara gittiğini düşünürsek bunun aksi imkânsızdır.
Öyle görünüyor ki Balzac en çok Alaaddin olmayı istemiştir. Havada uçan, karada sürünen, buyruğunu yerine getiren bir hizmetkâr onun sabırsız ve aceleci bünyesinin hayatta en çok ihtiyaç duyduğu şeydir. Bir anda rengârenk mücevherler, ihtişamlı saraylar elde etmeyi kim istemez ki! Tılsımlı bir lambaya sahip değildir ama bu onu dilek dilemekten alıkoymaz. Ancak başarısız ev örneğindeki gibi sonuçlanan dilekler, patolojik boyutlara varan abartılı bir çalışma temposunu da beraberinde getirir. Günde on altı saat yazı yazar. “Bazen bana sanki beynim yanıyormuş, sanki aklımın harabelerinin üzerinde ölmek yazgımmış gibi geliyor.” der. Maalesef her dileği yaşamından zaman çalar ve onu ölüme biraz daha yaklaştırır. Tıpkı Tılsımlı Deri’de anlattığı hikâyedeki gibi.
Tılsımlı Deri’nin kahramanı Raphael, Seine Nehri’ne doğru ilerler. Bu genç adam zorluklara yenilmiş, incinmiş, beş parasız bir hâlde hayatına son vermek üzeredir. Ancak bu işi gece yarısına erteler ve bir antika dükkânına girerek etkileyici tabloların, heykellerin, antik kabartmaların içinde vakit doldurmaya başlar. Umutsuz gencin tuhaf hâlleri antikacının dikkatini çeker. Ona sinsice yaklaşır ve o güne kadar kimsenin kabul etmediği bir şey sunar: Tılsımlı bir eşek derisi! Bu deri sahibini, krallardan bile daha zengin daha güçlü, daha itibarlı yapabilmektedir. Ancak dilenen her dilekle birlikte deri küçülecek ve sahibinin ömrü kısalacaktır. Antikacı tılsımlı deriyi göstererek “İşte doymak bilmeyen arzularınız, aşırılıklarınız, öldüren sevinçleriniz hepsi orada.” der. Raphael fazla düşünmeden bu ölümcül hediyeyi kabul eder. Ne de olsa ölmek istiyordur, bu sayede intiharını biraz daha erteleyecektir.