Kemalettin Tuğcu

İnsanın duyguları devam ederse

karakterleri belli olmuş olur.

Kemalettin Tuğcu-Balıkçının Kızı

Yeni Hayat romanı oldukça iddialı bir cümleyle başlar: “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Kimi zaman bu cümle aklıma geldiğinde, hayatımı değiştirecek o meçhul kitabın hangisi olduğunu merak ederim. Belki de, derim kendi kendime, ben hayatımı değiştirecek kıymetteki o kitabı çok zaman önce okudum da farkına varamadım. Neleri kaçırıyoruz hayatta. Bir kitabı kaçırmışız çok mu, diyerek teselliyi bazen kabul hislerinde ararız.

Tabii bir taraftan da Yeni Hayat romanının anlatıcı kahramanının okuduğu ve tüm hayatını değiştiren kitap var işin içinde. Kitapların anlattığı hayatlara kendi gözlerimizle gördüğümüz hayattan daha fazla inanmaya başladığımızda iyi bir okur olma payesi kazanırız. Hâliyle kurgu karakterimizin okuduğu o kitabın, kitaplığımızı dolduran gerçek kitaplardan hiçbir farkı yoktur bizim açımızdan. Okuma yolculuğunda henüz o aşamaya geçememiş olanlarınsa aklına, cümle bir romanın giriş cümlesi olduğuna göre, tıpkı olayları ve kahramanımızın yolculuklarını bize anlatan diğer cümleler gibi giriş cümlesinin de kurgu olduğu, böyle bir kitabın hiç olmadığı düşüncesi gelebilir. Oysa tek bir okumayla tüm hayatı değiştirebilecek bir kitabın varlığı iddiasını inandırıcı kılan, söz konusu iddiayı ileri süren cümlenin bir romanda geçiyor olmasıdır. Mesela aynı cümle ansiklopedik bir metinde veya otobiyografi, günlük, anı, mektup gibi kaynağını doğrudan kişisel hayattan alan metinlerde çıksa karşımıza, muhtemelen dudaklarımızda müstehzi bir ifade belirecek ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını düşüneceğizdir. Orhan Pamuk referansı, metin dışı ihtimaller arasında bir müddet savrulmamıza neden olur. Mademki metinlerarasılıktan ve üstkurmacadan hoşlanan bir yazar vardır karşımızda; yazarın aslında gerçek bir kitabı veya kendisinin de sevdiği bir yazarı işaret etmediği ne malumdur? Kitapta, Osman’ın okuduğu kitabın Rıfkı Hat tarafından yazıldığı bilgisi verilir. Demiryollarından emekli olmuştur Rıfkı Hat, çocuk kitapları yazmıştır ve içinde demiryolu ya da tren geçmeyen bir kitabı asla yazmayacağını öğreniriz.

Yeni Hayat’ta kastedilen yazarın kim olduğu sorusu, kitaplar üzerine konuşmayı sevenlerin sohbetlerine bir şekilde dâhil olur. Kimilerine göre o kitabı aslında Osman’ın kendisi yazmıştır, bazılarına kalırsa Orhan Pamuk doğrudan kendi kitabını kastetmiştir, kimisine göreyse Rıfkı Hat’ın ilham kaynağı kısa bir dönem de olsa demiryollarında çalışmış ve çocuk kitaplarıyla tanınmış Kemalettin Tuğcu’dur.

Hemen açıklayalım: Bu yazının kalem tutanı Kemalettin Tuğcu diyenlerden. Çünkü bir neslin hayatının şekillenmesinde Kemalettin Tuğcu romanlarının etkisi büyüktür.

Yeni nesil açısından böylesi bir benzerlik kurma çabası ve iddia anlamsız gelmeyebilir. Sonuçta Kemalettin Tuğcu kitaplarının çocuklara okutulmasının pedagojik açıdan sakıncalı bulunmaya başladığı yıllarda büyüdüler. Öte yandan aynı benzerlik, yukarıda işaret edilen nesil içinde olanlar açısından şu soruyu pekâlâ akla getirir: Yoksa –Osman’ın sevdiği kızla aynı ismi taşıyan ben de dâhil- hepimiz Osman mıyız? Okuduğumuz Kemalettin Tuğcu romanlarıyla mı değişti hayatımız? Çocukluğumuzun ağlak okuma saatleri sayesinde mi duyarlılığımızı kaybetmedik? Ya da aynı sebepten mi duygusallığımızı bir türlü kaybedemeyip mantık dışı kimi davranış ve tutumlara düşüyoruz? Önce Kemalettin Tuğcu’yu tanıyalım.

1902’de İstanbul’da doğmuştur Kemalettin Tuğcu. Şaziment Hanım’la Galip Bey’in dört çocuğundan ikincisidir. Dünyaya gelirken beraberinde ayağında bir engel getirmiştir: Ayakları içe dönüktür. Aile onu çıkıkçılara götürür tedavi ettirmek ister. Fakat oğlunun sürekli ağlamasına dayanamayan (!) Galip Bey, çıkıkçının sardığı tahtaları her seferinde çıkarır. Bu yüzden ayağındaki sorun kalıcı bir engele dönüşür. Çocukluğunda evden çıkamadığı için eğitim alma imkânından mahrum kalır okuma yazmayı kendi kendine öğrenir. Ancak yirmi yaşına geldiğinde ameliyat olur ve koltuk değnekleriyle olsa da yürümeye başlar.

Kemalettin Tuğcu, çocukluk yıllarının yalnızlığını kitaplarla paylaşmak zorundadır. Daha çocukluğundan itibaren okuma sevgisi beraberinde yazma ilgisini de getirir. On üç yaşındayken Fazilet Tacı adında bir roman yazar ve romanı Akşam gazetesinden Vâlâ Nurettin’e götürür. Her ne kadar Vâlâ Nurettin kitabını okuyacaklarını ve kendisine haber vereceklerini söylese de Kemalettin Tuğcu bunu, koltuk değneğiyle yürümesinden dolayı kendisine acıdıkları şeklinde yorumlar. Bu önsezisi üzerine yazdığı mektupla da Fazilet Tacı’nı çöpe atmalarını ister.