Söylene Söylene Değişmiş

Küçükken insana yapamadığı her şey olağanüstü geliyor. Barfiks denilen o spor aletinde başarıyla takla atan arkadaşlarım, bencileyin başarısız bir sporcu için dünya şampiyonlarından farksızdı nazarımda. Ya da Anadolu’nun kimi yörelerinde neredeyse bir anlaşma aracı olan ıslık çalmak. Islık evet. Hani şu... Yok, tarif bile edemiyorum bakın. Çalamıyorum, tarif edemiyorum belki ama kökenine yolculuk yapabilirim. Evet, bugün sayfamızda ağırlayacağımız kelimelerden biri, ıslık.

Ben yukarıda tarifini yapamadım ama Karahisar’da doğduğu için Karahisari diye anılan ünlü dil bilgini Ahteri meşhur sözlüğünde (Ahteri-i Kebir) ıslığın kelime anlamını seda olarak tanımlar. Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani’sinde ise kelimenin kullanımı sıklık, sıkrıntı şeklinde geçmektedir. Kelimenin sıklık, sıkrıntı, sıslık şekilleri Anadolu coğrafyasında yakın zamana kadar mevcut idi. Kıpçakçada ise sığlık olarak rastlıyoruz kelimeye. Kelimenin kökeni Eski Türkçe “sıkır-” ötmek, ıslık çalmak fiilidir. Bu fiile getirilen Türkiye Türkçesindeki “-uk” ekiyle türetilmiştir.

Buraya kadar her şey nizami. Yine bir köken ve onun bilumum tarihî seyri. Ama gökyüzünde acayip bir dansa tutuşan sığırcıkları hiç izlediniz mi? Ahenkli dalgalarla gökyüzünü bir şehrayine çeviren o koyu renk kuşları? Aynı anda bir koronun parçaları gibi, sanki şeflerinin işaretiyle hareketlerine başlıyorlar ve kendilerini izleyenleri hayranlığa gark ediyorlar. Sığırcıklar. Toplu hâlde dolaşan bu sivri gagalı gürültülü kuşlar, az önce bahsettiğimiz manevralarını, toplu danslarını, ne derseniz artık, sürülerine yaklaşan avcı kuşları savmak için yapıyorlarmış. İyi bilgi. Daha iyi bilgi ise sığırcık kelimesinin kökeninde. Zaten bizim köşemizin amacı da bu. Aşağı yukarı yirmi santim boyundaki minik gürültücüler bu isimlendirmeyi bahsettiğimiz ıslık kelimesinden kapıvermişler. “Sıkır-” yani ötmek, çığırmak fiilinden türeme olan sıkırçık, Eski Türkçe bir kelime. Sondaki ek her ne kadar küçültme eki gibi gözükse de dil araştırmacılarına göre kelimenin “sıkırça-” gibi şakıma ifade eden bir köke “-ık” ekinin gelmesiyle türetilmesi daha muhtemel geliyor. Bir başka iyi bilgi ise bu gökyüzü orkestrası mensuplarının isimlerinin sığır kelimesiyle bir alakası yok.

Kelime, Kaşgarlı’nın Divan-ı Lügati’t-Türk’ünde sıgırçuk, 1400 yılından önceki anonim bir Kıpçak metninde sırşık, 1500 yılından önceki Çağatayca bir metinde çugurçuk olarak yer alıyor. Bu hâlleri kelimenin bugünkü telaffuzunu anlamamıza epey yardımcı olur düşüncesindeyim.

Küçük bir varlık niye bu adı aldı? Vasfından ötürü. Cüsselerinden daha yüksek sesleri ona bu ismi çağırdı. Sığırcık. Şakıyan, öten, çığıran orkestra üyesi yani. Dünyadan geçip giderken bizim kimi huylarımız, davranışlarımız da isimlendiriliyor. Burası böyle bir yer çünkü. İsimler diyarı dünya. Mahşere yüklenip gittiğimiz isimler, sıfatlar hep hayra olsa, hayırlı olsa. Âmin diyelim birlikte. Vesselam.