Mutsuzluğa Karşı Alınabilecek Bireysel Tedbirler Hakkında İslam Felsefesi Ne Söyler?

Felsefe varlık, bilgi ve değer ilişkisi üzerine sistematik rasyonel düşünceyi gerektirir. Kur’an âlimleri de Tanrı ve evren ilişkisinin nasıl kurulduğunu tabii/pozitif ilimler ile açıklar. Evrenin ve insanın niçin yaratıldığıyla da değer/aksiyoloji boyutu ilgilenir. Örneğin düşünce tarihinde “muallim-i sani” diye nitelendirilen Farabi, İslam düşüncesinin teşekkülünde temel metin olan İhsau’l-Ulum/İlimlerin Sayımı adlı eserinde önce dil ve mantık kurgusunu sonra tabii ilimleri, ardından ilahiyatı ve bu bağlamda siyaset, fıkıh ve kelamı inceler.

İnsanın Varoluş Amacı

Bu anlamda felsefe ve din, iki farklı yöntemle aynı “soru”nun cevabını arar: İnsanın varoluş amacı nedir? İnsanın yaratılış amacı sorusu bağlamında dünyada refah, ahirette felahı sağlayacak temel ilkeleri Allah, Hz. Âdem’den itibaren göndermiştir. Farklı zaman ve mekânlarda, farklı dillerde, farklı kavimlere gönderilen aynı temel ilkeler (tevhid), peygamberler (nebi/rasül) vasıtasıyla hayata geçirilmiştir. Bu ilkelerde kırılma/tahrif yaşandığı zaman aynıları yeni bir dil ve formla (şeriat) tekrar gönderilmiştir. “Ed-din”in uygulanmasına dair son yol ve yöntem de Hz. Muhammed (s.a.s.) vasıtasıyla yapılmıştır. İnsanlığın düşünce birikimini inceleyen Müslüman filozoflar, yukarıdaki soru bağlamında, insanın varoluş amacının mutluluğu elde etmek (tahsilu’s-saade) olduğunu belirtir. Bunun nihai aşaması ise Allah’ın rızasını sağlamak ve “En Yüce İyi” olan O’na kavuşmaktır. Bu da teorik bilgilenme (ilme’l-yakin) ve bunlara uygun davranmak (ayne’l-yakin) ile olur. Bu uyum ise “hakka’l-yakin” aşamasını getirir. Bunun diğer bir ifadesi ise iman, İslam ve ihsan birlikteliğidir. (Mevlüt Uyanık, Aygün Akyol, İslam Ahlak Felsefesi, Ankara: Elis Yayınevi, 2015:7-10.)

Bütün Olumsuzluklara Rağmen Varoluşumuzu Anlamlandırmak

İnsanın bazen mutluluğunu engelleyen durumları değiştirecek, dönüştürecek gücü olmayabilir. Bütün olumsuzluklara rağmen kişinin iç huzurunu sağlaması, buna uygun bir hayat yaşaması, kısacası varoluşunu anlamlandırması ne derece mümkündür? Diğer bir ifadeyle insanın siyasal, toplumsal bir varlık olması, (zoon politikon, “el-madani bi-tab’a”) insanın toplum dışında mutluluğu elde etmesine imkân verir mi?

Bu konuya Müslüman âlimler bağlamında Gazali’yi örnek verelim. Mesela Gazali’nin Nizamülmülk ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in zehirlenerek ölümü üzerine Nizamiye Medreseleri’ndeki konumunu terk ederek hicret etmesi bir seçenektir. Şam, Kudüs ve Mekke ziyaretleri, uzun süren bir inziva süreci de ikinci seçenek. Ancak Gazali’nin iç huzurunu bulamayıp tekrar görevine geri döndüğünü, ardından yine bıraktığını ve kendini kitap yazmaya verdiğini de biliyoruz.

O hâlde toplum dışına itilmeden ya da münzevi bir hayat yaşamadan “halk içinde Hakk ile birlikte olmak” adına ne yapılabilir? Batı’nın İslam dünyasında yetişen ilk Müslüman filozof olarak kbul ettiği İbn Bacce’ye göre, bireyin bütün olumsuzluklara rağmen doğru yönetimi (et-tedbiru’s-sadık) bulması mümkündür. Ona göre kişi “efdalü’t-tedbir” ile yani “Allah’ın toplumda ve evrende koyduğu tedbirleri kavramak” ile bireysel mutluluğunu (es-sa’adet ez-zatiyye) hicret etmeden de elde edebilir. (İbn Bâcce, Tedbiru’l-Mütevahhid, Met. ve Çev.: Mevlüt Uyanık, Aygün Akyol, Ankara: Elis Yayınevi, 2017.)

İbn Bacce ve Tedbirü’l-Mütevahhid

Meşşai filozoflar için âlimler peygamberlerin varisleridir ve kıyamete kadar Hz. Muhammed’in getirdiği yol ve yöntemlerden hareketle fizik ve metafizik irtibatını sağlamayı hedeflerler. Bu bağlamda Meşşai filozoflara göre “faal akıl”la ittisal hâlinde olan kişi fikrî mükemmellik hâlini hedeflediği için bütün olumsuzluklara rağmen yalnızlığa ve yabancılaşmaya düşmez. Başka bir yere gitmeden ve inzivaya çekilmeden toplum içinde kalarak bireysel bir içe dönük tutum ile değişim ve dönüşümünü sağlayabilir. Ayrıca İbn Bacce, yabancılaşmaya düşmeden, “En mükemmele ulaşma mevcut kusurlu devletlerde nasıl gerçekleşebilir?” sorusunun cevabını Tedbirü’l-Mütevahhid adlı eserinde verir. Üstelik İbn Bacce bunu yaparken üst düzey bir yöneticidir. Birey, ev ve devlete yönelik alınacak tedbirleri ve boyutlarını kademeli olarak inceler, doğrudan teori-pratik uyumunu sağlar.

Bu sürecin nasıl olduğunu anlamak için öncelikle “tedbiru’l- ilahi” yani “Allah’ın evreni yaratması ve yönetmesi”ni kavramak gerekir. Erdemsiz bir ortamda bulunan bir kişi, Allah’a ulaşmak için içe kapanıp kendini toplumdan ayırabilir. Aslında bunu yaparken en yüce mutluluğa ulaşamayacağının da farkındadır. Ama mümkün olduğunca mükemmele ulaşmaktır hedefi. İbn Bacce bir hekim ve hâkim/filozof olarak, Gazali örneğine gönderme yapar bu tür inziva hâlinin çıkarabileceği tıbbi sorunlara dikkat çeker. Sorun, erdemsiz ortamın ortaya çıkardığı problemlerle yüzleşmek ve ruhun sağaltımını (tıbbu’r-ruhani) sağlamak için ne yapılabileceğidir? İlahi tedbirlere dikkat ederek bireysel tedbirlerini alan kişi, toplumdan kaçmak yerine bilgi ve akli güçlerini aşama aşama geliştirerek faal akılla ittisal edip kâmil/faziletli bir insan olma üzerinde durma tercihini kullanabilir.