Dağların arasından ilerleyip Üsküp’ten sonra kırk kilometrelik kısa bir yolculuğun ardından Kalkandelen’e ulaşıyoruz. Kalkandelen, Şar Dağı eteklerine ve Pena Nehri kenarına kurulmuş, Kuzey Makedonya’nın Üsküp ve Manastır’dan sonra üçüncü büyük şehri. Türkler Kalkandelen, Arnavutlar ise Tetova adını kullanıyor.
Alaca Camii’nden önce Harabati Baba Tekkesi’ne gidiyoruz. Yaklaşık yirmi yıl otel olarak kullanılan tekke, Makedonya’nın bağımsızlığının ardından Bektaşilerin girişimiyle tekrar tekkeye çevrilmiş. 18. yüzyılda inşa edilen Harabati Baba Tekkesi (Arabati Baba Tekkesi) Kuzey Makedonya Bektaşilerinin merkezi konumunda. Sersem Ali Baba Dergâhı olarak da anılıyor. Tekke, yirmi altı bin metrekarelik alana kurulan külliye, üç metre yüksekliğinde mazgallı duvarlarla çevrili. Yemyeşil bir bahçeye sahip. Külliyenin ortasındaki çeşmeye doğru yürürken, yan yana duran tavanı ahşap oyma göbek süslemeli şadırvan ve çardağın önünde, bize mihmandarlık yapan Cumali Bey, tekkenin tarihiyle ilgili uzun uzun bilgi veriyor. Şadırvanın kapısında “Ya müfettihal ebvâb, iftah lenâ hayral bab…”, “Ey kapıları açan Allah’ım bize hayır kapıları aç…” yazıyor. Yanımıza gelen iki kişi aralarında tekkenin renkli, güzel, fakat kokusuz bir yapma çiçeğe benzediğini konuşuyor. Tekkeye veda edip Alaca Camii’nin yolunu tutuyoruz.
Alaca Camii, Kalkandelen’i boydan boya ikiye bölen ana cadde üzerinde yer alıyor. Paşa Camii, Boyalı Camii ve Renkli Camii olarak da anılıyor. Dönem camilerinin çoğu bir sultan, bey, paşanın mali desteği ile yapılırken Alaca Camii’ni, 1438 yılında Hurşide ve Mensure isimli iki kız kardeş Mimar İshak Bey’e yaptırıyorlar. Geçirdiği yangının ardından camiyi Abdurrahman Paşa 1833’te yeniden inşa ettiriyor. Camiye adını veren alacalık, duvarlarındaki renklilikten kaynaklanıyor. Alaca Camii’nde seramik süslemelerin aksine canlı renklerde gül, karanfil, lale, sümbül, zerrin gibi bahçe çiçek desenleri, bitkisel motifler, manzara ve bina tasvirleri görülüyor. Camideki süslemeler için otuz binden fazla yumurta kullanıldığı söyleniyor. Duvarların dış kısmında İstanbul ve Osmanlı Dönemi’nin diğer şehirleri ile Mekke manzaralı resim dekorasyonu var. Caminin bahçesinde şadırvan ve kız kardeşlerin mezarlarının bulunduğu sekiz köşeli bir türbe bulunuyor. Harabati Baba Tekkesi’nde olduğu gibi Alaca Camii’nin şadırvanına da asılmış temiz havluları görüyoruz. Makedonya’nın birçok camisinin şadırvanına bu havlulardan asılmış. Havluların her gün kadınlar tarafından temizleriyle değiştirildiğini öğreniyoruz.
Caminin hemen yanına inşa edilen Molla Mahmud Efendi Aslani’nin öğrencilerine Kur’an eğitimi verdiği ve hafız yetiştirdiği kurs binasına geçiyoruz. Yolculuğumuz derinleşmeye başlıyor. Mahmud Efendi, sıraya girmiş öğrencilerinin derslerini dinliyor. Selam verip müsaade istiyoruz. Bizi memnuniyetle kabul ediyor. Öğrencilerine derslerini biraz daha tekrar etmelerini söylüyor.
Molla Mahmud Aslani, 1932 yılında Makedonya’nın Kalkandelen şehrine bağlı Çiflik köyünde doğmuş bir muallim. 1967 yılından vefat ettiği güne kadar Alaca Camii’nde talebe ve hafız yetiştirmiş. Bölgede Molla Mahmud olarak tanınıyor. Molla Mahmud Aslan, 89 yaşında vefat edene kadar uzun yıllar boyunca sabah namazından önce başlayıp yatsı namazına kadar talebe ve hafız yetiştirmekle meşgul olmuş. Sadece yılda iki gün derslere ara verirmiş. Ramazan ve Kurban Bayramlarının ilk günlerinde. Hoca onlarca ödül almış. 2012 yılında Suudi Arabistan Kralı Abdullah tarafından Kur’an-ı Kerim öğreten, hafız ve çok sayıda talebe yetiştiren en başarılı şahıslara verilen dünyanın en iyi hafız yetiştirme hocası ödülünü almış.
Müsaade isteyerek merak ettiğimiz soruları hocaya sorduk, o da içtenlikle cevapladı.
Hocam ilk derslerinizi nerede ve hangi hocalardan aldınız?
İlk dinî dersleri, 1950’li yıllarda Çiflik köyünde Molla Tahir ile Molla Beqir’den aldım. Komünizm olduğu için devletten kaçarak saklanarak çok zor şartlarda ders alabiliyorduk. Hocalarımız kitapsız, sadece ezberden (elif cüzünü gösteriyor) dersler verebiliyorlardı. Şunu hatırlıyorum; İkinci Dünya Savaşı döneminde sarf ve nahivi öğrenmek için Merov köyünde Molla Tahir hocaya gitmek üzere kar kış demeden günde dört saat yürüyordum. Bu üç yıl böyle sürdü. Askerlik görevimi bitirdikten sonra 1954 yılında Novosela adlı bir köyde imamlığa başladım ve dokuz yıl imam olarak görev yaptım. Fakat o zaman imamlık yapabilmek için icazetnamen olması şarttı. Bu icazetnameyi almak için sınava hazırlandım. O vakitler Makedonya Diyanet İşleri Başkanı, Sayın Hacı Bedri’ydi. Kendisi o sınavın jüri başkanıydı. Sınavda sadece dinî sorular sorulmuyordu. Fen bilimleri alanından da sorular vardı. Allah’a hamdolsun icazeti alabildik ve göreve başladık elhamdülillah.
Hocam oldukça zor dönemlerde meşakkatli bir görevi yerine getirdiniz. Sizi bu işleri yapmaya iten şey ne oldu?