bİr
FİLM
Fırtınadan Sonra
Yazar filmlerini pek sevmem açıkçası, insan ansızın bir sahnede kendi hayatının bezginlik veren ayrıntılarıyla yüz yüze gelebiliyor. Hirokazu Koreeda’nın 2016 yapımı Fırtına’dan Sonra’sını ise ara vermeden izledim. Yazarlık bir tutku, ama bir meslek olamıyor çoğu örnekte, bunu izliyoruz Riyota Shinoda’nın iç burukluğuna yol açan açmazından. Hâlâ sevdiği eski karısı ve oğluyla aynı çatı altında yaşamak istese de geliri bunun için yetersiz kalıyor. Tutkusunda ısrar ederken ise yalnızlaşması sürüyor; “Fırtınadan Önce” eski karısı ve oğluyla annesinin evinde bir araya geldiğinde, çocukluğunda babasıyla paylaştığı güzel anıları oğluyla birlikte canlandırmaya çalışıyor Riyota ve böylelikle oluşan atmosferin kaybettiği yuvayı ona geri getireceğini umduğunu hissettiriyor izleyiciye, en azından ben öyle hissettim.
bİr
KİTAP
Dostun Evi
Haverzemin Cengi
Dostun Evi, yazarın diğer eserlerinden alışık olduğum epik diline karşılık benim için sürpriz oldu. Karahüseyin’in eserlerinde, kırsal veya kent olsun, kendini geliştirme çabası içindeki kahramanın hayatında düğüm noktası olan şeyi aşma mücadelesini okuruz. Bu mücadele, öznenin şartlara rağmen temayüz etmekte olduğunu düşündürür bize. Dostun Evi, kültürümüzü ve benliğimizi takvası ve yiğitliğiyle etkilemiş olan Hz. Ali’nin mazlumların haysiyeti adına zalimlere karşı verdiği mücadeleyi anlatan bir roman. Efsanevi savaşların hikâyeleri, olağan hayatın ilginç ayrıntılarıyla bir araya geldiğinde, aşina sahneler bütün anlamlarıyla tazeleniyor; Karahüseyin bunu başarmış.
bİr
TABLO
Patates Yiyenler
Bodrum gibi bir mekânda ailenin fertleri bir masanın etrafına toplanmış patates yiyorlar. Yaşlı ve genç iki çiftin yanı sıra yetişkini andıran bir çocuk da var masada. Pencereler küçük, tavandan bir lamba sallanıyor. Van Gogh’un sarı ışığı patatesleri ve ellerini aydınlatıyor. Tablonun yapımından bu yana geçen 130 senede çok şey değişti ama sömürü ve yoksulluk sürüyor. Mavi gökyüzünü gören, güneş alan evlerde yaşama imkânından mahrum çok sayıda insan var. Karanlık, izbe, dar, güneşsiz mekânların kasvetinde göçmenler ve mülteciler Patates Yiyenler tablosunun işçileriyle buluşmaya devam ediyor.