Anadolu’da kimi kelimeler, evlerin başköşesinde oturur. Sofraya diz çökerken onlar da sessizce yerlerini alırlar. Ağıtlar, türküler onlarla asıl hüviyetlerini kazanır. Onları telaffuz ederken sofraya diz çökmenin, tarla yoluna düşmenin sesi yankılanır. Bu sefer ağırlayacağımız kelimelerden biri tam da onlardan: Gönül.
Eski Türkçe “köŋül”, “göğüs, (mecazi) yürek” sözcüğünden geldiği tahmin edilen kelime, yine Eski Türkçe “kög” yani seda, avaz, şarkı sözcüğüyle eş kökenlidir. Demek bizim türkülerimize bu kadar misafir olması köken anlamının sedaya, şarkıya varmasından ileri geliyormuş. Konuyu dağıtmadan şunu tam da burada eklemek güzel olacak: Gönül, gömlekle aynı kökene sahip. Gömlek, Eski Türkçe “köŋül”, “göğüs” sözcüğünden Eski Türkçe “-ak” ekiyle türetilmiştir. Şu an ikisinin taşıdığı anlam birbirlerine uzak gibi dursa da aslında gömlek ve gönül aynı pınarın suyudur.
Eşyaya biçilen görev ayrı ayrıdır. İnsana ve diğer canlılara biçilen görevler de ayrı ayrı. Bırakın insanı ve diğer canlıları, insanın parçalarına düşen görevler bile ayrı ayrıdır. Bu çıkarıma Anadolu fikriyatını inceleyerek ulaşabileceğiniz gibi Türklerin ilk yazılı kaynağı olarak kabul edilen Göktürk Abideleri’ni irdeleyerek de ulaşabilirsiniz. Orada “közde yaş kelser tıda köŋülde sıgıt kelser” yani gözden yaş gelse gönülden ağıt gelse, şeklinde geçen ifadede gönlün asıl mahiyetinin tarifini de görüyoruz aslında. Gönül, kamuyu içine alabilen bu odacık, demek ki derdin de durağı olabiliyor. En azından bizim medeniyetimizde ona yüklenen misyon sanırım bu yönde. Ama bu bir zayıflık göstergesi gibi algılanmamalı.
Kaşgarlı’nın Divan-ı Lügati’t-Türk’ünde yer bulan gönlün tanımı da çarpıcı. Kaşgarlı eserinde, akıllı adama “köŋüllüg er” denildiğini söyler. Gönül, demek ki sanılanın aksine akla da vurgu yapıyor. Onun o kavrayıcı yönü, kişiyi akıllı olmak hasletine kavuşturuyor. Gönül, demek ki içerisine dünyaları buyur ederken onun kimyasını da çözerek buyur ediyor.
Kelime tınısının anlamını da üstünde taşıması diye bir gerçek var. Bana kalırsa bu tınılar kelimenin anlamına dair ipuçları da taşıyor. Gönülde de bu var. İlk hâlinden bu yana pek de bir şey değişmemiş gibi. Köŋül de gönül de yukarıda sayıp döktüğümüz bu kadar kelimeyi anlatıyor aslında.
Gönül kelimesinin seda anlamına gelen “kög” ile ilintisine yukarıda değindik. Gönül temel bir durak olmanın da ötesinde acaba sesimizi bulduğumuz bir yer mi? Merhum Neşet Ertaş’ın bozlaklarında sık vurgulanmasının sebebi bu mu? Köŋül, gönül ya da Ertaş’ın telaffuzuyla goŋül. Çağları aşa aşa, dağlardan savrula savrula gelen bu üç çeşitleme de bize ılıman bir sığınağın, sesin tınısını vermiyor mu?
Allah cümle kullara gönüllerini duyurucu kulaklar vere.
Vesselam.