Kişinin değeri, işindeki ihsanıyla ölçülür.
Hz. Ali
İnsan doğar, yaşar ve ölür. Geride hoş bir seda bırakmak ise en güzel temennidir. Prof. Dr. Fuat Sezgin ömrünü dolu dolu yaşayıp hoş bir seda bırakanlardan. Vefatından sonra 2019 yılının Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı ilan edilmesiyle eserleri ve hayatı birçok yazıya, belgesele konu olmuştu. Hayatının gayesi şu cümle ile aktarılmıştı bu yazılardan birinde: “Mensup olduğumuz bir ilim, kültür ve medeniyet dünyası var, bizler köksüz ve sahipsiz değiliz. (…) İslam medeniyetinin, göz kamaştıran birikimini ve dünya bilimine yaptığı büyük katkıları, bunun farkında olmayan dünyaya tanıtmayı gaye edindim. Bu gayretimin bir kısmı, sadece bilim dünyasına hizmet için ancak diğer çok mühim bir amacı da koskoca bir İslam âleminin yitirmiş olduğu kendine hürmeti, güveni ve insanlık tarihindeki yerini hatırlatarak, kaybettiklerini iade etmektir.”
Bu cümle, gayesi uğruna bütün çabasını sarf eden bir âlimin hayat hikâyesi ile anlam bulur. Yürüyen bir kütüphane, yaşayan bir tarih olarak nitelendirilen Sezgin, İslam medeniyetinin yitik hazinesini gün yüzüne çıkarmak için büyük uğraşlar verir. Zaman zaman imkânsızlıkların da baş gösterdiği ilim hayatı Türkiye’den ayrılmasıyla farklı bir seyir kazanır. Zorunlu olarak göç ettiği Almanya’ya giderken yanında sadece içinde birkaç parça giysi ve önemli yazma eserlerden alınmış notların yer aldığı 25 bin civarı fiş bulunan bir valiz vardır. Çalışma azmi ve gayreti yaptığı her işi en üst seviyede tamamlamasına ve ardında çok önemli eserler bırakmasına zemin hazırlar. Resmî tatil günleri dâhil günde 18 saat çalışması onlarca dil öğrenmesine, sayısız kitap kaleme almasına, asırlar önce icat edilmiş aslına ulaşılamayan aletlerden 700’den fazlasını modellemesine imkân sağlar. Ayrıca Almanya’da İslam Bilim Tarihi Müzesi’nin açılması, ardından yıllarca hasretini çektiği vatanında ilerlemiş yaşına rağmen yoğun çaba göstererek İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nin kurulmasına katkıları Sezgin’in ömrünü adadığı gayenin gerçekleştiğinin alametidir.
Fuat Sezgin, bu kadar çok çalışmasının sebebini de şöyle ifade eder: “Şimdi düşününüz, siz bir dinin mensubusunuz ve o dinin peygamberi ne diyor: ‘İki günü eşit olan insan zarardadır.’ demek ki İslam dini sizden her gün yeni bir şey istiyor.” Fuat Sezgin özelinden hareketle İslam dünyasında adını tarihe yazdırmış insanların hayatlarında azim ve gayret, istikrarlı çalışma ve “ihsan şuuru”nun ön plana çıktığını görürüz. Bir eserin ortaya çıkması ve başarı için azim ve gayretle çalışmanın ne denli önemli olduğu hepimizin malumudur. Ancak ihsan şuuru denildiğinde herkes aynı bilince sahip değildir.
İhsan, meşhur “Cibril hadisi”nden öğrendiğimiz hâliyle insanın her işini Allah’ı görüyormuş gibi yapmasıdır. Uğraş verilen konu ne olursa olsun kişinin amelini niçin yaptığının bilinciyle, nasıl gerçekleştirmesi gerekiyorsa en güzel surette meydana getirmesi ihsan olarak tanımlanır. İhsan şuuru ibadetlerde, sosyal ilişkilerde, meslek yaşamında ve diğer varlıklarla ilişkilerde kendini gösterir. İslam dini, yöneticiden idare işlerini, hâkimden hükmünü, ustadan zanaatını, memurdan vazifesini, esnaftan ticaretini, anne babadan evlat terbiyesini, öğrenciden sorumluluklarını bu bilinçle güzel bir şekilde yerine getirmesini ister. “Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (Bakara, 2/195) ayeti başta olmak üzere birçok ayet-i kerimede ihsan konusunun üzerinde durulması bir bilincin gerekliğine dikkatimizi çeker.
Bu bilinç kişinin ahlakı ile gün yüzüne çıkar. Yakın dönem mütefekkirlerimizden Hilmi Ziya Ülken, Aşk Ahlakı kitabında iş /eylem ahlakı ile ilgili önemli tespitlerde bulunur ve ahlakın bazı temel ihtirasların üzerine bina edilmesinden bahseder. Hakikat, iş ve açıklık ihtirasını uzun uzun anlatır, insanın bu ihtiraslara sahip olmasıyla ruhun tekâmülünün gerçekleşeceğini söyler. İş ihtirası ile ilgili kaleme aldıkları, eylemlerini iyi ve güzel yapmak isteyenlere nasihat olacak cinstendir. Ülken’e göre iş ihtirası, bir işe dört elle sarılmak, yorgunluğunu sevmek ve mihnetinde safa bulmaktır. Kişi bu ihtiras ile yaptığı eylemi her şeyin üstünde görür, onun için yapmış olduğu fedakârlıklar zor gelmez, her gün bir önceki sefere göre daha iyisini ortaya çıkarmak için çalışır. İşini küçük çıkarlara, şöhrete, bencilliğe ve gösterişe kurban etmez, yalnız aşk ile çalışır. Yaptığını ihtirasla, sevinçle yapan biri ruhunun derinliklerinde merhaleler kateder, hayat neşesi artar, eyleminden memnun olur, güçlü olmayı, beklemeyi, direnerek çaba sarf etmeyi öğrenir. Yetkinliği neticeye hemen ulaşmakta değil işini güzel ve iyi yapmakta bulur, yürüdüğü yolu sever. Yaptığı işin sonu ne olursa olsun o en iyisini en güzel eylemenin memnuniyetini hisseder.