İnsan’a Misal Olarak; Hurma Ağacının Kalbi

Ve babanızın palmiye korusunun bahçıvanı

İşullanu’yu sevmediniz mi?

Sana sonu gelmeyen hurma sepetleri getirdi;

her gün sofranı doldurdu.

Gılgamış Destanı

Hurmanın, Âdem’in yaratılışından geriye kalan toprak parçasından doğduğu rivayet edilir, anlamı âdemoğlunun halası olduğuna dairdir ve en çok insan’a misaldir. Adı kadimde kutsanmış, varlığı yaşam pınarı gibi çağıldamış, hikâyesi kudret hamurundan başlayarak yazılmıştır. Toprağın sırrını taşır hurma ağacı. Dallarından dünyaya doğru yüzyıllardır bereketli bir ümit köprüsü kurulur. Yakıcı güneşin kasıp kavurduğu susuzluktan çatlamış o sıcak topraklara, ot bitmeyen nice kara parçalarına ve uçsuz bucaksız çöllere cömert meyvesiyle hayat vermiştir. Hurma ağacının tarihsel bağlamda Hitit, Urartu, Asur, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinde hayat ağacı imgesiyle kullanılması, böyle bir sembolizm üzerinden anlaşılmasıyla ilgilidir zaten. Hurma, ait olduğu topraklarda sekiz bin yıldır bu anlamla yaşıyor ve bu anlama yaslanarak varlığını sürdürüyor.

Hurma ağacı insana benzer. Dik ve geniş gövdesi, suya duyduğu şiddetli ihtiyaç, ortalama ömrü, saçları, döllenmesi, erkek-dişiliği, aynı yerden aldığı yaraları, meyvesi ve kalbiyle, insana misaldir. Sudanlı yazar Tayyib Salih’in “Bir Avuç Hurma” adlı hikâyesinde, insanın kalbiyle hurmanın kalbi arasında dolaştığı satırları nihayetinde âdemoğlu bahsiyle ruhunu bulacaktır; “Hurma ağacının tepesine tırmanıp keskin ve uzunca bir orakla salkımları kesmeye başlayan çocuğa seslendi bir ara: ‘Dikkat et! Hurma ağacının kalbini kesme.’ Kimse söylediğine aldırmadı. Ağacın tepesinde oturan çocuk orakla hurma dallarını hızlı hızlı kesmeye devam etti. Salkımlar gökten inermişçesine düşüp duruyordu. Bense Mesud’un dediğini düşünmeye koyulmuştum: ‘Hurma ağacının kalbi.’ Zihnimde hurma ağacını, hisseden ve kalbi olan bir şey olarak canlandırmıştım. Bir defasında küçük bir hurma dalıyla oynadığımı gören Mesud’un bana söyledikleri geldi aklıma: ‘Evlat, hurma ağacı âdemoğluna benzer; sevinir ve acı çeker.’ Sebebini anlayamadığım bir utanç duymuştum.”

Dişi hurma ağaçlarının bir kadın gibi doğum yaparak “yavru” verdiklerini çok evvelden duymuştum. Ama bizzat gövdesi açılarak, sezaryen doğumunu andıran bir müdahaleyle ağaçtan alınan (doğan) hurma yavrusunun, annenin göreceği bir yere dikilmediği takdirde, annenin küsüp çürüdüğünü, solduğunu ve meyve vermediğini öğrendiğimde aklıma hemen Meryem suresi gelmişti. Hurma, insanın temsil ettiği bir hakikatin -tabiattaki- en has işaretlerinden biriydi galiba. Turgut Uyar’ın Korkulu Ustalık’taki bahsini de buraya getirerek açabiliriz. Uyar, kıyamet kopsa, elinde bir hurma fidanı bulunuyorsa, hemen dik, hadisinin derin bağlamını “her ne olursa olsun bir ağaç dik” anlamında değil, “her ne olursa olsun hayatı sürdür” anlamında bulduğunu ve bu güzelliğin onu ürperttiğini söylüyordu. Kurak toprakların nimeti hurma, aslında bu iki anlamı da karşılayacak görkeme/hakikate sahip. Hayatı sürdürmeye de varlığıyla insanın hikâyesini anlatmaya da ümidi simgelemeye de kadir.

Mutasavvıf İmam Rabbani şöyle diyor: “Hurma ağacının yaratılışında topluluk ve adalet vardır. İnsanın yaratılışı da böyledir. Hz. Peygamber’in hurmada bereket olduğunu söylemesi, bunda her şeyin bulunmasından dolayıdır. Hurma yenince, insanın parçası olur. Hurmada bulunan her şey, insana da aktarılır. Hurmadaki sonsuz üstünlükler, yiyende de bulunur. Hz. Peygamber tarafından övüldüğünü düşünerek yiyen, bundan hem maddi hem de -Peygamber’e uyduğu için- manevi fayda görür.”