Hatırlanma Arzusu Dolu Dünyada Unutulma Hakkı

Telefonumuzu elimize alıyoruz. Öncelikli arzumuz, o an nasıl göründüğümüze dair bilgi sahibi olmak. Ancak içimizden bir ses, ışığın çok iyi olduğunu, kamera açısında çok güzel durduğumuzu ve şimdiye kadar hiç sahip olmadığımız kadar güzel bir fotoğrafa birazdan sahip olabileceğimizi söylüyor. Arka arkaya fotoğraflar çekiniyoruz. Ardından çektiğimiz fotoğraflardan hangisinin güzeller içinde en güzeli olduğunu seçmek için galeride gezmeye başlıyoruz. En iyisi olduğunu düşündüğümüz fotoğrafı seçip neden daha da iyi olmasın ki diye kendimizi yüreklendirerek fotoğraf düzenleme uygulamalarından bir tanesine fotoğrafı atıyoruz. Birkaç düzenlemeden sonra, şimdiye kadar sahip olmadığımız, gelecekte sahip olacaklarımız arasındaysa iyi denilebilecek güzellikte bir fotoğrafa sahip olduğumuz konusunda içimiz ferahlıyor. Bu güzel fotoğrafı neden sadece ben görüyorum sorusu aklımıza geliyor. Ne de olsa insanlar hem o anki güzelliğimizi görmeli hem de hâlâ hayatta ve orada olduğumuzu fark etmeli. Hemen sosyal ağlardan birkaç tanesinde güzel cümlelerle fotoğrafımızı paylaşıyoruz. Hem en iyi fotoğrafa hem de var olduğumuzu kanıtlamaya yetecek bir içeriğe sahip olduğumuzu düşünerek ferahlıyoruz.

Dijital dünya görseller üzerinden kendisini inşa eden bir dünya ve insanlık hiç olmadığı kadar çok fotoğraf çekiyor. Fotoğraf artık sadece anı yakalamak için değil, bizim varlığımızı kanıtlayacak bir araç olarak da hayatımızda önem kazanmış durumda. Sosyal ağlarda ne kadar görünürsek varlığımızı o kadar fark etme eğilimindeyiz. Ancak sürekli var oluş kaydı altına aldığımız hayatlarımız bir süre sonra yaşanır olmaktan çıkarak sürekli bir onay ve tasdiklenme ihtiyacı döngüsüne girerek yaşanmaz bir hâl alıyor.

Bugün hemen herkes, kendi arzusu ile ya da arzusu dışında, dijital dünyanın içerisinde varlığını tasdik edecek aracılara ihtiyaç duyuyor. Bir beden sahibi olmamız, sokaklarda bir hayata karışmamız, sevdiklerimizle yüz yüze vakit geçirmemiz bizleri tatmin etmiyor. Tatmin etmemekten de öte, eğer varlığımızı kanıtlayacak bir şeyler yapmazsak yaşamadığımızı, hissetmediğimizi, güzel anlar, anılar biriktirmediğimizi, bizim dışımızda akan ve bizim kaçırdığımız bir akış olduğunu çok sık düşünüyoruz. Bunun önüne geçmek için de ağlara dâhil olmak, akıntıya girmek için sosyal medyada kendimize yer edinmek istiyoruz.

Bloglar, sosyal ağlar, video platformları, haber sitelerinin yorum köşeleri, varlığımızı dijital evrene kazımak isteyen bizlerin izleriyle dolu. Bugün hiç kimse, dijital ağlarsız bir yaşamı, bu ağlara bir nokta dahi olsa iz bırakmadan geçip gitme durumunu kabul edemiyor. Her birimiz, taşa yazılan yazılar, yeryüzüne bırakılan herhangi bir iz gibi dijital ağa izimizi bırakmak ve diğer izlerden daha uzun süre orada kalmak arzusundayız. Peki, görünmenin bu kadar sıradan ve önemli bir hâle geldiği günümüzde, görünmeden ya da unutularak başka bir hayatı yaşamamız mümkün mü?

Bugün herhangi bir iş görüşmesine gittiğinizde, tanımadığınız bir ortama girdiğinizde, insanlarla sohbet ettiğinizde, konu bir şekilde dijital medyadaki içeriklere geliyor ve hemen herkesin bildiği o içeriği siz de biliyorsunuz. Bu bazen küçük bir çocuğun videosu, bazen bir adamın/kadının rezil olduğu anlara dair videolar ya da viral olmuş bir tivit olabiliyor. Hatta kimi zaman kendi yaptığınız paylaşımın bir şekilde bir yerlerde gündem olduğunu görebiliyorsunuz. Bu ilk başlarda eğlenceli, komik hatta kendi içeriğinizin öne çıktığını düşünürsek onur verici olabilir. Ancak, bazı zamanlarda bu durum sizin için bir felakete de sebep olabiliyor.

Sosyal ağlar, şimdinin içerikleriyle doludur ve şimdi, hemen sonra geçecek bir andan başka bir şey değildir. İnsan, zaman, anlamlar değişir. Bu değişim yavaştır ama her şeyi geri dönülmesi zor bir hâlde değiştirir. Üç yıl sonra şimdiki anınızla göz göze geldiğinizde kendinizi tanıyamayacak kadar değişmiş bir hâlde bulursunuz. Bugün güldüğünüz şeyler çok değil bir iki hafta sonra aşırı saçma gelmeye başlayabilir. Bugün size doğru gelen bir düşünce yarın koşarak uzaklaşmak isteyeceğiniz ve hiçbir şekilde yan yana anılmak istemeyeceğiniz bir düşünce hâline gelebilir. Ancak dijital dünyaya bıraktığınız izler hiç kaybolmaz ve ummadığınız bir anda karşınıza çıkabilir. Bu durumdan kurtulmak kolay kolay mümkün değildir.