Din İstismarını Önlemenin İmkânı

Dinî duygular insanın en güçlü motivasyonları arasındadır. Öyle ki insan inancı uğruna malını ve canını feda edebilir. Allah yolunda infak ve şehitlik bunun en güzel örneklerindendir. Maalesef bu duygular özellikle akılla yoğrulmadığında istismara uğrayabilmektedir. İstismar, birinin iyi niyetini kötüye kullanma, bir şeyin amacı dışında kullanılması ve anlamından uzaklaştırılmasıdır. İstismar eğer din ve mukaddesat üzerinden yapılıyorsa buna din istismarı veya dinî istismar denilebilir. Din istismarında uhrevi olanın yerini “dünyevi”, ilahi olanın yerini ise “beşerî” almıştır. İhlas ve samimiyet buharlaşmış, dünyevi kazanç ve ideallere yönelik bir hırs öne çıkmıştır. Bu hırs müminlerin saf duygularından beslenir. Onları kandırır ve aldatır.

Buna karşın insanların dinî konularda ihtiyaç duyduğu rehberliği yerine getirmek için ihlas ve samimiyetle çalışan, Müslümanların temel dinî haklarını savunan ve bu yolda hiçbir şekilde kişisel çıkarları düşünmeyen kişilerin dinî motifli gayret ve söylemleri din istismarı değil, hayır odaklı dinî hizmettir. Bunlar din istismarıyla karıştırılmamalıdır.

Din istismarı hangi şekillerde karşımıza çıkar?

İnsan çiğ süt emmiştir, derler. Dini istismar etmek ve manevi duyguları kişisel emellere alet etmek büyük bir ahlak sorunudur. Bu sorunla bazen ticarette, siyasette bazen de dinî görünümlü yapılarda karşılaşırız. Mesela kaynaklara göre Hz. İsa Kudüs’te Yahudilerin mabedi ticarethaneye çevirdiğini görünce satıcıları kovmuş ve “burası benim evim, dua evi olacak” demiştir. İronik bir şekilde Hristiyan Kilisesi de Orta Çağ’da Hz. İsa’nın manevi davasını, uhrevi kurtuluşu pazarlama ve cennetten arsa satmaya dönüştürmüştür.

İslam öncesi devirde Mekkeliler, Kâbe’yi ziyarete gelenlerin hac ve umreyi birlikte yapmalarına izin vermiyorlardı. Bu nedenle umre yapmak isteyenler Mekke’ye başka bir zaman tekrar gelmek zorundaydılar. Mekkeliler hac için gelenleri birer müşteri olarak gördüklerinden olacak, orada böyle bir düzen kurmuşlardı. Kureyşli müşriklerin uydurduğu bu âdet dinin ticarete alet edilmesi anlamındaydı. İslam, Cahiliye Dönemi’nin bu uygulamasını düzeltti ve hac için Mekke’ye gidenlerin umre de yapabilmesine izin verdi.

Din istismarının yaygın biçimde görüldüğü alanlardan birisi de dinî görünümlü cemaat ve tarikat tipi yapılardır. Esasen bunlar dinî ve hayrî faaliyetlerle oluşan hareketler olmakla birlikte, oluşturdukları kimlikle hem toplumda ayrıştırıcı bir hâle dönüşebilmekte hem de mensuplarının dinî duygularını sömürebilmektedirler. Özellikle insanların infak duygusu bu tür yapılar için istismara açık mümbit bir toprak gibidir. Bu yolda tüm dinî değerler kullanılabilmekte ve insanların dinî hassasiyetleri istismar edilmektedir.

Din istismarının yaygın biçimde görüldüğü yerlerden birisi de bâtıni yapılardır. Bâtınilik dinî nasların (ayet ve hadis) dış anlamını terk ederek onlara gizli manalar yüklemektir. Böylece naslara öznel anlamlar yüklenir ve Müslümanların ortak kabullerinin dışına çıkılır. Bu aslında dinin tahrif edilmesi, yani bozulmasıdır. Bâtıni yapılarda iş sadece dinî metinlerin tahrifi ile kalmaz, gizli teşkilatlanma yoluyla siyasi ve toplumsal hedefler gözetilir. Tamamen din istismarıyla belirli kitleleri etrafında toplayan bu tür yapılar geçmişte olduğu gibi bugün de karşımıza çıkmaktadır. Özellikle sahih kaynaklardan ve akıldan yoksun dinî yapılarda karşılaştığımız bu örnekler, insanların dinî duygularını kullanarak siyasi ve iktisadi bir güce dönüşürler.

Din istismarının zararları nelerdir?

Din istismarı öncelikle insanın imanına zarar vermektedir. Dinî duygularının istismar edildiğini anlayan kişide aldatılmışlık duygusu ortaya çıkar ve bu da dinî duyguların sönmesine neden olur. Daha önce heyecanla yaşanan dindarlık, yerini kızgınlık ve nefrete bırakır. Neticede insan inancını yitirebilir. Nitekim günümüzde din karşıtlığı içerisinde olanların önemli bir kısmı buna sebep olarak dinî istismara işaret etmektedir.

Din istismarının kötü sonuçlarından birisi dine, dinî değerlere ve kurumlara güveni zedelemesidir. Nitekim dinî inanç güvene dayanır. Tarihte sahabe Hz. Muhammed’e (s.a.s.) güvenerek Allah’a iman etmişti. Bugün de Müslümanlar dini temsil noktasında olanlara güvenerek dinî inancını inşa etmektedir. Dinî görünümlü yapıların din istismarı ortaya çıktığında sadece onlara olan güven ortadan kalkmaz, topyekûn dine ve dinî kurumlara olan güven ve saygı da sarsılır.

Din istismarının bir diğer zararı dinî ve hayrî faaliyetleredir. Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kızılay gibi resmî kurumlar ile diğer sivil toplum örgütleri ihtiyaç sahiplerine yardım götürmektedirler. Ancak bu kuruluşlara destek veren insanlar, bir yerde yapılan yardımların yerini bulmadığını ve kötüye kullanıldığını gördüğünde, tüm hayır faaliyetlerine karşı güvenlerini yitirirler. Bu da işini hakkıyla yapan ve aldığı yardımları emanet bilinciyle ihtiyaç sahiplerine ulaştıran kurum ve kuruluşların hayır faaliyetlerini olumsuz etkiler. Bu yardımlara muhtaç kişiler de mağdur olur.

Din istismarının önüne nasıl geçilebilir?