Kör Fener

Oysa bugün hiçbir şey düşünmeyecek ve yalnızca güzel kıyafetlerimle mutlu olacaktım. Olmadı. Merdivenlerden inerken alt komşumun dairesinin önündeki ayakkabı yığınları altın gününün ilk habercisi. Ve beklemediğim bir karşılaşma: Elifciğim hayırdır nereye? Bugün günüm var, gel yemek ye. Yok Ayşe teyze arkadaşımla buluşacağım da gideyim ben. Tamam canım buluşursun, bir tabak ye öyle git. Bu teklife asla kayıtsız kalamıyorum. Kim bu güzel kız? Bizim üst komşu Elif. Kızımız gibidir. Ay pek de güzel maşallah. Teşekkür ederim teyzeciğim. Hımm Ayşe teyze bugün için bayağı hazırlanmış belli ki. Salonun halısını değiştirmiş, daha koyu bir şey vardı önceden. Bunu yeni mi almış acaba? Pek de beyaz, kiri çok belli eder. İçli köfteden bir tane koydum Elif ama istersen veririm yine. Ay sağ ol Ayşe teyze zaten dolu tabak. Masaya runner örtü de sermiş. Komşum çay içer misin? Alayım bir tane. Açık olsun. Limon varsa bir de. Uykusuzluk yapıyor bana çok çay. Kız, Seyfi Baba’nın hastalığı artmış diyorlar. Yıllardır hasta adamcağız. Vallahi komşum ne çekti adam. Rabbim almadı canını bir. Vade işte komşum, kimi bekler gelmez, kimine birden geliverir. Allah herkese sıralı ölüm versin. min. Biraz daha kek koyayım mı? Ay çok oldu kilo yapıyor bunlar hep. Olsun olsun bu seferlik yensin de. Allah adamcağızın acısını dindirsin, çok zor. Yalnız başına bir de. Kim ilgileniyor ki? Allah’ım kimseyi kimsenin eline bırakmasın. min. Zor anacım. Bakanı olsa da zor. Çekene ayrı, bakana ayrı zor. Öyle tabi komşum. Hanımlar keki beğenmediniz mi? Olur mu komşum her şey çok güzel eline sağlık. Ee Seyfi Baba’yı kim hastaneye götürüyormuş ki? Ambulans geliyor ya artık evlere. Haa doğru. Lahana sarmasından da yiyin. İkindi okundu mu hanımlar? Okundu canım bir saati geçti. Vallahi mi? Kız ben duymamışım ya! Bak lafa daldık namaz geçiyormuş görüyor musun. Elif seccadeleri şu dolaptan verebilecek misin kızım? Tabii, buyurun. Hanımlar Seyfi Baba’ya da dua edelim. Edelim, edelim tabii. Amaan yalan dünya değil mi be! Kimseye kalmıyor işte. Kim bilir biz ne hâllere düşeceğiz. Öyle vallahi. Hacer abla sen yeni bilezik mi aldın? He ya benim altınlar vardı, onları bozdurdum da bileziğe çevirdim. Yakışmış komşum güle güle kullan. Allah razı olsun. Ayşe teyze ben çıkayım artık geç kaldım, arkadaşım beklemesin. Tamam kızım afiyet olsun, hadi uğra yine arada. Sağ olasın, Allah razı olsun. Uğrarım tabi. Görüşürüz.

Sokağa çıktım. Bu koku sanki yıllardır hiç gitmemiş, gecekonduların kömürü bacalardan hiç eksilmemiş gibi, semti karaya boyamış gibi. Gecekondu mu kaldı Elif? Kalmadı da kömürün kokusu kalmış ama. Yoksulluğun kokusu gibi sanki. Yoksulluk içimizde, diyordu biri. Kimdi? Yoksul adamlar vaktini her daim kahve köşelerinde geçirir. İşte o adamlardan birkaçı daha. Acaba Seyfi Baba da hastalığından evvel bu kıraathanede oturmuş mudur? Sanmam. Onun burada harcayacak vakti yoktur. Herkes bilir Seyfi Baba’yı, mazlumun dostudur. Kimsesiz diyorlar ona şimdi ama bence öyle değil. Hastalığı iyice arttı diye mahallede kimse dilinden düşürmüyor. Kahvede de konuşuyorlar mıdır? Seyfi Baba’nın durumu ağırlaşmış Hikmet abi. Sorma sorma, dün berberde duydum ben de. Abi çaya kaç şeker attın ya? E hastaneye yatırmayacaklar mı adamı artık? Tek başına ölüp gidecek evinde, haberimiz de olmayacak sonra.

Ulan yalnızlık ne zor be! Şekersiz de tadı olmuyor ki çayın. Vallahi yalnızlık zor. Allah kimseyi böyle muhtaç etmesin. Koskoca Seyfi Baba, sen bütün ömrünü fakire fukaraya harca, hasta yatağında bakacak kimsen olmasın. Dünya ne garip be Ali abi! Kimsenin ne olacağı belli olmuyor, Allah sonumuzu hayreylesin… Tabi ben hayatımda hiç kıraathaneye girmediğim için ancak hayal edebiliyorum bu kısmı. Ama gerçek konuşmalar bu hayalden çok da farklı değildir herhâlde. Hepimiz aynı değil miyiz? Oysa ben bugün hiçbir şey düşünmeden yalnızca güzel elbiselerimle mutlu olacaktım.

Akşama doğru, karanlık çöküyor. Puslu bir hava var. Sanki her şey sözleşmiş gibi, kapkaranlık. Ya da elimde kör bir fener var da tuttuğum yeri bile doğru düzgün aydınlatamıyor. Ama gördüğüm yer de sadece feneri tuttuğum yerden ibaret. Gördüğüm, yalnızca içimizdeki yoksulluktan ibaret. Taksim’deyim. Arkadaşım Karaköy’deymiş. Tarihî tramvayla yukarı çıkacak, oradan caddeye yürüyecek. Orta bir yerde buluşuruz. Kalabalıkta yanımda yürüyen adama çarptım. Sinemaya yeni filmler gelmiş. Honeyland. Bunu geçenlerde Kadıköy’de seyrettim. İnsanın ve yaşamın en doğal hâlini anlatan bir belgesel film. İnsan her şeyden sıyrılıp tabiata kendini teslim edince mucizevi bir şey çıkıyor meydana. Biriyle daha çarpıştım. En doğalın mucizesi galiba; sadece perdede görülecek bir şey benim için.