Güzel Ne Güzel Olmuşsun Görülmeyi Görülmeyi

Güzel Ne Güzel Olmuşsun

Çağımız kusursuz görünmenin, ideal vücut ölçülerine bürünmenin, son moda trendlerle insan içine karışmanın kutsandığı; yüzdeki bir lekenin, kaştaki bir fazlalığın, vücutta şekilsiz gözüken her şeyin lanetlendiği bir çağ hâline geldi. Özellikle sosyal ağlar üzerinden sosyalleşmeye başlayan insanlar, tüm kusursuzluğuyla insanların karşısına çıkmak için bedenlerini, yüzlerini, düşüncelerini dönüştürmek adına büyük bir çaba harcıyor. Bunun sonucunda tanımlanmış güzelliklerle, sınırı çizilmiş düşüncelerle zinciri kıramayan gençlerin ve büyük bir kısır döngüde yaşamaya başlayan insanların sayısı çoğalıyor ve hayat tüm renklerini, güzelliklerini, sürprizlerini kaybederek renksiz, tatsız ve rayihasız ama biçimlendirilmiş bir forma evriliyor. Adına yaşamak dediğimiz serüvenimiz hiç olmadığı kadar şekillendirilmiş ve gerçekten uzaklaştırılmış bir düzlemde akmaya başladı ve bu akış hızlanarak devam ediyor.

Güzel Ne Güzel Olmuşsun Görülmeyi Görülmeyi

Yoğun olarak kullandığımız sosyal medya ağlarında karşımıza fotoğraflar düşüyor. Yemek fotoğrafları, insan fotoğrafları, sokak, kedi, köpek, gökyüzü ve daha nicesi. Her biri baktığımız gökyüzünden, geçtiğimiz sokaklardan, gördüğümüz insanlardan, sevdiğimiz hayvanlardan, yediğimiz yemeklerden pozlar içeriyor ama hiçbiri bizim gözümüzle gördüklerimiz gibi değil. Kusursuz bir güzelliğe, bakmaya doyum olmayan bir enerjiye, daha önce hiç görmediğimiz çekiciliğe sahip bu fotoğraflar bizi kuşkuya düşürüyor.

Düştüğümüz kuşku, yaşadığımız hayatın renksiz, anlamsız ve tatsız olduğunu, gerçekten hayatı hakkını vererek, tadına vararak yaşayamadığımızı, en önemlisi de gördüğümüz insanlardan fersah fersah uzaklıkta bir güzelliğimiz olduğunu bize fısıldıyor. Kuşkunun derin kuyusuna düştükçe tutunacak dallar arıyoruz. Bize kurtarıcı olarak gelen ilk dal, hayatı yaşamak için çaba harcamamızı söyleyen, tuttuğumuzda bizi değişmek için ama kendi istediği şekilde dönüşmeye zorlayan, yönlendiren; vücudumuzun, yaptıklarımızın, yaşadığımız hayatın anlamsız/değersiz/renksiz olduğunu söyleyen dal oluyor. Daha dibe düşmemek için o dal ne istiyorsa yapmaya başlıyoruz. Önce dış görünüşümüzden başlıyoruz değiştirmeye, sonra gittiğimiz yerleri değiştirmeye, arkadaşlarımızı tuttuğumuz dalın bize söylediği gibi yanımızda güzel ve enerjik duranlardan seçmeye, tarzımızı o dalın bize söylediği gibi o ân hâkim olan tarza benzetmeye başlıyoruz.

Dijital ekranlarda karşımıza çıkan her şey, bizi dönüşüme zorluyor. Dönüştüğümüz kişi, dönüşmek istediğimiz kişi olmasa da dönüşmeye başlıyor ve günün sonunda bambaşka bir kişi oluyoruz. Filtrelerin, efektlerin, tanımlanmış güzelliklerin, sınırlandırılmış arkadaşlıkların, sürekli bakılan ekranların, git gide daha da derinine düştüğümüz mutsuzluk ve tatminsizlik kuyularının esiri oluyoruz.

Güzel Kusurlu Olandır

Sosyal ağlarla hayatımıza giren filtrelerle birlikte artık her şeye bir sahteliğin arkasından bakmaya başladık. Hemen her fotoğraf rötuşlu, üzerinde oynanmış, gerçekte olmayan renkleri öne çıkarılmış bir hâlde karşımıza çıkmaya başladı. Bununla birlikte artık güzel algımız da değişmeye, gördüğümüzü beğenmemeye, olduğumuzla kavga etmeye başladık. Ancak unuttuğumuz şey, karşımızda olanın sahte olduğu, sahip olduklarımızınsa asıl güzel olduğuydu. gün batımı, bir makinenin kadrajından hemen sonra bilgisayara aktarılıyor ve üzerinde uzun uğraşlar sonucu yapılan değişiklerle parlak, sıcak, gerçekte olmayan bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sanal olan bu süreç bir süre sonra hepimizce gerçek olarak kabul edilmeye başlanıyor ve sorun da burada başlıyor.

Filtrelerin arkasında karşımıza çıkan yeni görüntüler bizde bir eksiklik hissi doğuruyor. Özellikle selfie çılgınlığı, kişisel fotoğrafların algoritmalar marifetiyle daha çok öne çıkartılarak sürekli gözükmesi, daha çok beğenilmesi ve bireyin ön planda olma arzusuyla birlikte güzelin tanımı tamamen değişiyor, kusursuz bir güzellik arzusuyla kitleler kendi bedenini beğenmemeye başlıyor ve bu durum kitlesel bir beden dönüşümü sürecinin başlamasına sebep olan fitili ateşliyor.

2020 yılında dünyada yapılan bir araştırmada estetik ameliyatlarında yaşın 15-16’ya kadar düştüğü; özellikle burun, kaş ve yüz çevrelerinde yapılan estetik oranının arttığı ortaya çıkarken, bu sonuçlar bize, güzelliğin kusursuz olanda arandığı, kusurun güzelliğin önündeki en büyük engel olduğu görüşünün hâkim anlayış olduğunu göstermektedir.

Özellikle selfie çılgınlığıyla birlikte insanların daha güzel görünmek için estetik ameliyatlara büyük paralar harcadığı, herhangi bir sağlık sorunu olmadan sırf güzel görünme kaygısıyla ciddi ameliyatların yaygınlaştığı bilinen bir gerçek. Bu kadar çok güzel olma arzusunda olan insanların sormadığı ve sorması gereken şey güzelin tanımının ne olduğu ve neye evrildiği sorusuyken, kimse bu soruyu sormamakta, kitleler bedenleri odağında kaygı, depresyon, stres yaşayarak hem ruhsal hem de bedensel anlamda çeşitli rahatsızlıkların pençesine düşmektedir.